Beksaç, 'Kent için sembol bir yapı olan askeri hastanenin korunması gerek'

Trakya Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Sanat Tarihi Bölümü Başkanı Prof. Dr. Engin Beksaç, Edirne Asker Hastanesi'nin kentin sembol yapılarından olduğunu ve korunması gerektiğini belirtti.

Beksaç, 'Kent için sembol bir yapı olan askeri hastanenin korunması gerek'

Edirne Asker Hastanesi, 2'nci Abdülhamit döneminde yapılan bin yatak kapasiteli ve Balkan Savaşları'nda yaralı askerlerin tedavisinde önemli rol oynayan tarihi bir yapı.

Balkan Savaşları’na tanıklık etmiş yapıdan geriye sadece bir duvar kaldı. Şehrin batısında bin yataklı olarak hizmete açılan Edirne Askeri Hastanesi, aradan geçen 1 asrı aşkın süreden sonra geriye kalan tek duvarıyla tarihe meydan okuyor.

Trakya Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Sanat Tarihi Bölümü Başkanı Prof. Dr. Engin Beksaç, Balkan Savaşları'nda yaralı askerlerin tedavisinde önemli rol oynayan Edirne Asker Hastanesi’nin sembol bir yapı olduğunu ve korunması gerektiğini söyledi.

Yapının özellikle 1912-1913 yılları arasında meydana gelen Balkan Savaşları'nda kritik rol oynadığını ifade eden Beksaç, yakın tarihin en önemli tanıklarından olduğunu belirtti.

Beksaç, Osmanlı'da röntgenin ilk kullanıldığı kurumlardan birisinin de burası olduğunun kayıtlardan görülebildiğini kaydetti. Yapının sadece tek vuranının geriye kaldığını ve mutlaka korunması gerektiğini vurgulayan Beksaç, “Edirne Asker Hastanesi kent tarihinin belki de en acılı süreçlerini temsil eden yapılardan bir tanesi. Ne yazık ki yapının bu şekilde kalması da bir başka dram. Edirne Askeri Hastanesi özellikle Balkan Savaşları yıllarında çok aktif olarak kullanılmış hastanelerden biri. Özellikle de o dönemin en gelişmiş hastanesi olarak dikkat çekmekte. Osmanlı topraklarında ilk defa röntgen cihazının da kullanılmış olduğu hastane olduğunu biliyoruz. Bütün teşkilatı itibariyle de o sürecin modern hastanesi olarak karşımıza çıkmaktadır. Hatta bu hastanedeki röntgen uzmanı da, kitaplarından tanıdığımız Tosyavizade Rıfat Osman Bey'dir ve onun bu hastanede görevli olduğunu ve röntgen uzmanı olduğunu da biliyoruz. Daha sonra bu şahıs Edirne ile ilgili bir çok anıta imzasını atmış. Resmini çizmiş, kayıtlarını tutmuş önemli bir isim" dedi.

Kentin işgal döneminde hastanenin aktif olarak kullanıldığını aktaran Beksaç, “Bu süreçlerde aktif olarak kullanılmış bir hastane ve özellikle etraftaki tabyalara göre şekillendirilmiş ve tabyalarla uyumlu bir biçimde yapılmış bir hastaneydi ve modern bir planı vardı. Buna bağlı olarak da şehrin merkezine gidildiği zaman bu tabyalarla tam uyuşumlu olarak yapılmış bir cephaneliği de olan bir teşkilatın içinde yer almaktaydı. Hastane maalesef zamanla yok olmuş ve tüm tahtaları, kapıları ve malzemesi sökülüp yok olmuş. Ne yazık ki korunamamıştır. Esasında Edirne'de en çok korunması gereken yapılardan biriydi. Ne yazık ki korunamadığı için yok olup gitmiş ve çok daha acısı hemen yanı çöplük olarak kullanılmıştır" şeklinde konuştu.

Tarihi hastaneden geriye bir tek duvar kaldığına değinen Beksaç, “Hastanenin de sadece bir duvarı var ve bu duvar da korunmadığı takdirde bu duvarın bile izi kalmayacaktır. Esasında bu yapı Edirne'nin Balkan Savaşı yıllarındaki vermiş olduğu şehitlerin hatırına bile korunması gereken bir yapıydı. Edirne'de çok sayıda, bu savaşlarda vefat eden veya yaralanan askerin tedavi edildiği bir yerdi. Az aşağıda bu hastaneyle bağlantılı olan bir şehitlik mevcut. O şehitlik de maalesef kaderine terk edildiği için yok olup gitti. Son ziyaret ettiğimde ne mezar taşı kalmıştı ne de durumu vardı. Esasında bunlar Edirne için üzücü" dedi.

Askeri Hastane'nin bir sembol olduğunu da söyleyen Beksaç, "Askeri Hastane bir sembol. Edirne'nin acılı döneminin, direnişin bir sembolü, işgale karşı başkaldırışının bir sembolü. Tabi burada ölüp gitmiş olan ecdadın ruhuna hitaben korunması gereken bir anıt olarak karşımızda dikili durmakta. Bunun bir an önce korunmaya alınması ve bu şekliyle bir ibret anıtı olarak korunması gerektiği kanısındayım. Bu bina bilinen bir bina, çok yakın tarihli bir bina ama maalesef Edirne'deki pek çok bina gibi kaderine terk edilip gitmiş durumdadır. Bunun korunması gerekmekte çünkü şu tek duvar haliyle bile bir ibret anıtı, atalara, ecdada bir saygı olarak korunması kanaatindeyim. Burası artık bir müze olmaktan çıkmıştır, başlı başına bir anıttır" ifadelerini kullandı.

Edirne Merkez Asker Hastanesi; 2. ordu merkezi olan Edirne’de 1877-1878 Osmanlı- Rus Savaşı bittikten sonra yaralı ve hastaların toplu bakımlarının sağlanması amacıyla, şehrin batısında, Sarayakpınar yolu üzerinde ve Eski Piyade Kışlası’nın yakınlarında, Tepebağlar Mevkii’nde kamulaştırılan alan üzerinde, Müşir Veysel Paşa zamanında   28 Kasım 1889 tarihinde hizmete açıldı.

Çalışmalarını Balkan Savaşı’na dek başarıyla sürdüren Edirne Merkez Asker Hastanesi, Balkan Savaşı yıllarında çok kötü günler geçirdi. Dönemine göre son derece modern bir ameliyathaneye sahip olan hastanenin koridorları, bu savaş sırasında yaralı askerlerle dolup taşmıştır. Hastanede ilaçlar bitmiş, pamuk, sargı bezi, ispirto kalmamıştır. Hekimler binbir zorluk içinde görevlerini yerine getirmeye çalışmışlardır. Dr. Esat Bey, Merkez Asker Hastanesi operatörlüğünü büyük bir ustalık ve soğukkanlılıkla yürütmüş, savaş sırasında Bulgar'ların şehre atmış oldukları top mermileri hastane bahçesine de düşmüştür.

1. Dünya Savaşı’nda hastane restore edilerek, 500 yatak kapasitesi ile yeniden faaliyete geçirilmiş ve uzman hekim sayısı arttırılmıştır. 1941 yılında hastane, İstanbul’daki Harbiye binasına nakledilmek istenmiş, sonradan fikir değiştirilerek Gemlik’e taşınmıştır. Hastane daha sonra Gemlik’ten Çankırı’ya taşınma emri almış ve burada Edirne Hastanesi kimliğini tamamen yitirerek, Memleket İçi 308 Numaralı Çankırı Hastanesi adını almış ve seferberlik yılları sonunda dek çalışmalarını burada sürdürmüştür. 

Bina 1938’de Köy Enstitüsü, 1939’da Eğitim Kursu ve daha sonra Göçmen Misafirhanesi olarak hizmet vermiştir. Bina 1981 yılında Maliye Bakanlığı tarafından askeri amaçlı kullanılmak üzere Milli Savunma Bakanlığına devredilmiştir.

Doğukan Vurgun