
YÜZYILLARDIR NEDEN KİTAP OKU (MUYORUZ / YAMIYORUZ) ?
Özge Özkan
Hayat standartlarımızı yükseltmek, bilgi birikimimizi arttırmak ile başlar. Bu bilgi birikimi, belki yaşayarak satın aldığımız tecrübelerimizdir. Belki de okuduğumuz kitaplarla maddi-manevi kazandıklarımızdır. Peki kaçımız kitap okuyor? Ben bu soruya yapılan bir istatistik ile cevap vermek istiyorum:
Bir Japon yılda 25 kitap okuyor.
Bir İsveçli yılda 10 kitap okuyor.
Bir Fransız yılda 7 kitap okuyor.
Türkiye’ de ise 6 Türk, yılda 1 kitap okuyor.
Gördüğünüz gibi durum vahim. Peki neden ülkemizde kitap okunmuyor? Ben bu soruya edebiyat tarihimizden başlayarak cevap vermek istiyorum.
Milletlerin yazı öncesi çağlarda olağanüstü olay ve kahramanlarla yüklü, halk hayalinde masallaştırılan, uzun şiirsel anlatımlı tarihlerine destan denir. Türk milletinin de İslâm öncesi yaşamına ait asıl bilgi kaynağı destanlardır. Destanlardan sonra Sözlü Edebiyat oluşmuştur. Edebi ürünler ağızdan ağıza, kuşaktan kuşağa söylenegelmiştir. Nihayet 8. yy’ da Göktürk Yazıtları’ yla söylev niteliğinde yazılı bir eser verilmiştir. Sonra ise 10 yy’ da Türkler İslamiyet’ i kabul etmiş ve önce Kur’ an dili olan Arapçanın, sonra da kendilerinden önce İslâm’ ı benimsemiş olan İranlıların dili Farsçanın etkisinde kalmışlardır. Zaman içinde Arapça bilim dili, Farsça’ da sanat dili olarak önem kazanmıştır. Osmanlıca olarak tabir edilen dil ise o dönem ata dilimiz Türkçenin Arapça ve Farsçadan etkilenmesiyle oluşmuştur. Gördüğünüz gibi 10 yy’ dan sonra farklı dillerin etkisi altında kalan bir millet var. Bu dil farklılıkları da halk ve aydın kesimlerin sanat ile edebiyat yaklaşımlarında birleşememelerine yol açmıştır.
Aydın kesim iyi bir medrese eğitimi aldığı için halka göre daha çok bilgi ile donanımlı olma fırsatını yakalamış ve Yüksek Zümre Edebiyatı, yani Divan Edebiyatı çatısı altında toplanmışlar, ağır bir dil ile sanat için sanat yapmışlardır. Halk ise bu edebiyattan kopuk bir şekilde Sözlü Edebiyat’ ın devamını Halk Edebiyatı ile getirmiştir.
3 Kasım 1839’ da ise yani Abdülmecit döneminde Tanzimat Fermanı ilan edilmiştir. Böylece Osmanlı Devleti’ nin kapıları Batı uygarlığına açılmıştır. Bu süreç 1. ve 2. Tanzimat Dönemi Edebiyatı olmak üzere 2 kısımda incelenir. 1. Tanzimat Dönemi Edebiyatı’ nda “Sanat toplum içindir.” görüşüyle sade bir dille eserler verilmiş ve ilk defa edebiyatımıza düzyazı bu dönemde girmiştir.
2. Tanzimat Dönemi Edebiyatı’ nda ise 1. Meşrutiyet Meclisi’ nin 1877’ de kapatılması ve anayasanın yürürlükten kaldırılmasıyla baskıcı bir dönem başlamıştır. Bu dönemde de Yüksek Zümre Edebiyatı’ ndaki “Sanat, sanat içindir.” Görüşü benimsenmiş, dil ağırlaştırılmıştır.
Daha sonra Servet-i Fünun Dönemi başlamış ve her ne kadar Batı daha çok örnek alınsa da aruzla şiirler yazılmıştır. Dil yine ağırdır. Hatta bazı yazarlar daha sonradan eserlerini sadeleştirerek yayınlamıştır. Bu dönem ise Hüseyin Cahit YALÇIN’ ın Edebiyat ve Hukuk adlı tercümesini yayınlaması üzerine bitmiştir. Bununla birlikte batıyı daha çok örnek alacaklarını savunarak Fecr-i Âti Topluluğu ortaya çıkmıştır. Kısa bir süre varlığını sürdürmüştür.
20. yy’ da ise Osmanlıcılık düşüncesinin önem kaybetmesiyle, Türkçülük düşüncesi ön plana çıkmış ve Milli Edebiyat Dönemi başlamıştır. Dil sadeleşmiş ve “Toplum için sanat.” görüşü benimsenmiştir. Artık teknik açıdan daha sağlam eserler verilmeye başlanmıştır. Ama ne yazık ki bu dönemde de kitap okunmuyormuş. Şimdi Ömer Seyfettin’ in satırlarıyla bunun nedenlerini açıklamak istiyorum:
“Bugün bütün muharrirlerin, kitapçıların müşterek bir şikayeti var. ‘Okunmuyor, kitap satılmıyor.’ Niçin diye sorarsanız, şu cevabı alacaksınız: ‘Muharebenin tesiri.’ Fakat başka memleketlerde harpten sonra kitapların fiyatları arttığı halde satışı fırlamış. Hele Almanya’ da halk eskisinden ziyade mütalaa merakına düşmüş. Bizdeki durgunluğu yalnız muharebeye yormak doğru değildir. Birçok sebeplerin içinde hele birkaçı vardır ki pek barizdir.
1-) Lisan
2-) Edebiyat telakisi
3-) Tâbilerin zihniyeti…”
Daha sonra ise Cumhuriyet Dönemi başlamıştır. Bu dönemde kültürel oluşum Atatürk ilkeleri sayesinde hız kazanmıştır.
Şimdi geçmişi bırakıp; günümüzde neden kitap okunmadığına gelelim. Birinci etken ailedir. Çünkü aile kitap okumuyorsa, çocuğun kitap okuma alışkanlığını kazanması zorlaşır. İkinci etken okullarda bazı öğretmenlerin “Sen şu kitabı okuyacaksın.” diye zorunluluk koymasıdır. Üçüncü etken ise doğru kitap seçilememesidir. Sonuçta herkesin ilgi alanı farklıdır ve okuyacağımız kitabın yaşımıza hitap etmesi de çok önemlidir. İlk defa roman okuyacak bir çocuğa yanlış bir kitap verilirse; haliyle çocuk okumaktan soğur.
Yetişkinlerin neden kitap okumadığına değinmek gerekirse; mazeretleri şunlardır: “Çalışmaktan vaktim yok.” – “Kitap fiyatları çok pahalı.” – “Kitap okumayı sevmiyorum.” Gibi daha birçok neden…
Bu durum için ise söylemek istediklerimi M. Kemal ATATÜRK’ ün satırlarıyla anlatıp; yazıma son vermek isterim: “Hedefe yalnız çocukları yetiştirmekle ulaşamayız! Çocuklar geleceğindir. Çocuklar geleceği yapacak adamlardır. Fakat geleceği yapacak olan bu çocukları yetiştirecek analar, babalar, kardeşler hepsi şimdiden az çok aydınlatılmalıdır ki, yetiştirecekleri çocukları bu millet ve memlekete hizmet edebilecek, yararlı ve faydalı olabilecek şekilde yetiştirsinler! Hiç olmazsa yetiştirmek lüzumuna inansınlar! Okullardan başka gazeteler, küçük dergiler köylere kadar yayınlanıp dağıtılmalıdır. Bizim köylümüz ne gazete ne dergi vs. okumaz. Bilenler bilmeyenleri toplayıp, okutmayı, onlara okumayı anlatmayı bir vazife bilmelidir.”
Özge ÖZKAN
Trakya Üniversitesi – Okul Öncesi Öğretmenliği
İLETİŞİM: [email protected]m