Bizler salgın sürecini olabildiğince sağlıklı atlatmak için elimizden geleni yapıyoruz. Elbette buruk bir bayram geçirdik ailelerimizle uzaktan, telefondan görüştük. Ama bir kez daha gördük ki Türk Milleti ne kadar zor durumda olsa da, evlerinde kısıtlama ile kapalı kalsa bile her zaman polisini, askerini ve yardıma muhtaç olanları düşünüyor.
Geçtiğimiz günlerde bayramda uygulanan sokağa çıkma kısıtlamasında yoğun mesai harcayan polislere vatandaşlar tüm Türkiye’de ikramlarda bulundu. Bu bizim bir geleneğimiz, âdetimiz, örfümüz bu bizim güçlü olmamızın sebebi çünkü biz ne derlerse desinler polisimizle askerimizle iç içeyiz. Bütün vatan evlatlarına evimizdeki ekmekten vermeye hazır olan bu millet her geçen gün daha sıkı sıkıya birbirine bağlanıyor. Bizi birbirimize kırdırmak isteyenlerin karşısına daha sıkı birbirimize kenetlenerek çıkıyoruz. Bütün Avrupa salgından çok etkilendi ama ülkemizin her vatandaşı hem kapısının önünde nöbet başındaki polisi de unutmadı tabi dünyanın öbür ucundaki garibi de hatırladı. İşte bizi diğer milletlerden ayıran tam da bu içimizdeki merhamet. Size aslında bizim kim olduğumuzu şöyle anlatabilirim.
TRT’de bir programda Prof. Dr. Tufan Gündüz’ün anlattığı bir olayı dile getirmek isterim çünkü Türk milletinin Türk askerinin ne denli merhametli olduğunu bir kez daha gözler önüne seriyor. Tam olarak şu sözleri söylüyor. “Bosna Hersek’te görev yaparken orada askerlerimizden dinlediğim bir olay bu, orada bölgede görevli askerler haber almak, bilgi toplamak için çalışırken aynı zamanda yardıma ihtiyacı olan köyleri de ziyaret ediyorlar gerekli malzemeleri temin ediyorlar. Bir köyden yardıma ihtiyacı olanların listesini alıyorlar. Listeye göre Türkiye’den ayarlanan koliler bölgeye götürülüyor. Dağıtım yapılıyor o sırada köyün ileri geleni diyor ki, biz listeyi verirken bir teyzemizi unutmuşuz. Teyzenin evi de köyden uzak bir tepede bulunuyor. Askerimiz hemen kutuları omuzluyor yola çıkıyor. Tabi kar diz boyu güç bela oraya ulaşıyorlar. Kapıyı çaldıklarında bir teyze çıkıyor. Çıkar çıkmaz ‘TÜRK MÜSÜNÜZ?’ diyor. Bizimkiler Türk’üz dediklerinde. Teyze, ‘GELECEĞİNİZİ BİLİYORDUM’ diyor. İşte bizim geleceğimizi bilen milyonlar var. Halep’teki de bizim geleceğimizi biliyor, Musul’daki de, El Bab’daki de. Bizim sancağın gölgesi o kadar kuvvetli düşüyor ki bizim gelmemizi bekleyen daha milyonlarca insan var…”
Bu hikâyeyi dinleyen bir öğrenci de hocamızla karşılaşıyor ve şöyle bir diyalog geçiyor aralarında; “Hocam ben sizin hikâyenizi abartılı buldum sonra gittim Saraybosna’da Hristiyanların, Sırpların, Müslümanların karışık yaşadığı bir bölgede kalmaya başladım. Ufak tefek işler yaptım. Bir gün kapım çaldı evimde dururken bir Müslüman aile karşımda seni cenazemize götüreceğiz dediler. Bende neden diye sorduğumda vefat eden aile büyüklerinin ölmeden önceki son sözünü söylediler. Söz aynen şöyle ‘EĞER BEN ÖLÜRSEM BENİ BİR TÜRK DEFNETSİN’ demiş.”
Biz neden Suriye bataklığına giriyoruz diyenlere neden girdiğimizi anlatan en güzel olaylardan bir tanesi budur. Çünkü bizi bekleyenler var çünkü bizim gelmemizi bekleyen milyonlar var çünkü bizim her zorlu koşulda yardım ettiğimiz onlarca insanın gülümsemesi var duası var. Biz kimiz biz Türk’üz işte söylenen gibi ‘TÜRK VEFALIDIR TÜRK BEKLENİLENDİR’…