Genç bir çift, büyük bir sorumluluğun altına girmeye cesaret gösterip bir köpek sahiplenmek ister ve bunun için gidilebilecek en iyi yer olan barınağın yolunu tutarlar, onlarca köpeğin içinden birini seçer ve onu evlerine götürürler. Genç çift yeni ev üyeleri olan bu köpek için evlerinin içinde bir yaşam alanı çoktan oluşturmuştur. Evlerinin alt katında onun tüm konforunu karşılayabilecek bir yaşam alanı…
Ancak bir terslik vardır.
Daha ilk geceden fark ettikleri bir terslik…
Köpek gece uyumuyor, genç çiftin yatak odası kapısında öylece ve tüm gece nöbet tutuyordur. Çiftlerden biri gece vakti kalktığında ise onlara tüm masumiyeti ile bakmakta ve inlemektedir.
Genç çift önce bu durumu alışma süreci olarak görür ve pekte fazla önemsemez. Ancak her gece aynı şeyin tekrarlandığını görünce onu bir veterinere götürürler. Köpeğin tüm muayenesi yapılmış ancak bir sorun çıkmamıştır.
Genç çift son çare olarak köpeği aldıkları barınağa giderler. Ve oradaki yetkililere durumu anlatırlar. Yetkililer önce şaşırır ve ancak içlerinden bir tanesi genç çiftin merakını ve endişesini, köpeğin geçmişini anlatarak giderir.
“Sahiplendiğiniz bu köpek, bir gece yarısı uykusundan uyandırılıp uykulu bir halde buraya getirilmişti. Ayılıp kendine geldiğinde buradaydı ve çok şaşkındı. Zannediyorum ki tekrar aynı şeyi yaşayacağından korkuyor ve o yüzden uyumak istemiyor.”
Genç çift oldukça üzülmüştü. “Peki, bu korkusunu yenmesine nasıl yardımcı olabiliriz.”
“Sanırım yapabileceğiniz tek şey, onu terk etmeyeceğinize inandırmak.”
***
Az evvel okuduğunuz bu hikâyeyi geçtiğimiz haftalarda rastgele internet sayfalarında gezinirken okumuştum ve gerçek bir hikâye olduğuna inandım. Öyle olmalı çünkü sözünü ettiğim köpeğin birkaç fotoğrafı da çekilmiş yine bu sayfada paylaşılmıştı.
Hikâyenin sonunu merak edenler için ise; Genç çift köpeği, kendisini terk etmeyeceklerine ikna edebilmekte oldukça başarılı oldu.
***
Bazen ya da çoğu zaman, sadece biz insanların duyguları, sevinçleri, acıları ve endişeleri olduğunu düşünürüz.
Dünyanın sadece bizim için yaratılmış olduğunu da…
Bu gerçek değil…
Bizim durmadan ve asla yetinmeden işgal ettiğimiz alanlarda onlar kendilerine bir yaşam alanı oluşturmaya çalışıyorlar…
Kısacası “Yaşamaya” çalışıyorlar…
Onların da duyguları ve tıpkı bizim gibi ayrı ayrı karakterleri var…
Sokakta yaşamak ya da barınaklarda tok ama sevgisiz yaşamak istemiyorlar…
***
Elbette sokakta yaşayan ya da barınağa getirilen her hayvanı evimize, bahçemize getiremeyiz.
Keşke bu mümkün olabilse ama değil…
Ancak imkânımız var ise, bunu en az birisi için yapabiliriz.
Diğerleri için ise, hayvanseverlerin bas bas bağırıp, koca koca afişlerle bize hatırlattığı o “Bir Kap Su” yu onlara çok görmemeliyiz…
Akşamdan kalan yemeği ya da bayatlamaya yüz tutmuş bir ekmeği, sulandırılmış sütü bir kaba doldurup, evimizin önüne koymak kıymetli vaktimizin ne kadar fazlasını alır ki?
***
İlkokul yıllarımda bir komşumuzun annemi arayıp, köpeğinin doğurduğunu ve ancak yavrularını kabul etmediğini söylemişti. “Gözde köpekleri sever. Gelsin istediğini alsın” demiş. Annemle birlikte 5-6 tane daha gözleri yeni açılmış yan yana yatan yavru köpeklerden birini seçmiştim ve o zamanlarda yaşadığımız evin, kocaman bahçesinde ve artık boş olan kümese onu koymuştum. Adını Boncuk koymuştum. Fındık cinsi bir köpekti. Beyaz üzerine alacalı kahverengi renklerinde… Her sabah okula gitmeden evvel biberon ile sulandırılmış sütünü verdim. Ve yine her akşam eve geldiğimde acaba yaşıyor mu? korkusuyla kümese girerdim.
Başardı…
Serpildi. Büyüdü…
Haylaz ve ancak çok akıllıydı…
Ömrünün yettiği kadarını bahçemizde ve bence şanslı bir şekilde yaşadı…
Bizde ona sahip olduğumuz için şanslıydık…
Üniversite yıllarımda da şanslıydım; Öğrenci evimizi paylaştığımız tüm arkadaşlarım tıpkı benim gibi çılgın bir hayvan severdi.
Tekirdağ’daki yazlık evlerin yoğun olduğu bir mahallesi olan Değirmenaltı’ndaydık… En azından ben oradayken sokak köpeklerinin ve kedilerinin çokluğu ve bu hayvanların çoğunun da cins oluşu bize hiç şaşırtıcı gelmezdi. Çünkü her yaz aylarında, yazlık evlerine gelen ve torunlarını memnun etmek için petshoptan aldıkları cins köpekleri, giderken evlerine götüremedikleri için sokağa attıklarını bilirdik.
Sabaha karşı sıcak simit almak için evimizden çıkar, alışık oldukları üzere bizi aynı saatte fırının önünde bekleyen 10-15 civarında sokak köpeğini fırından aldığımız bir poşet simit ile eve gidene dek beslerdik… (Çok zaman sonra sıcak simitin onların sağlığı için iyi olmadığını öğrendim)
Günler sonra yine bir fırın dönüşü simit bittiği halde bizi eve kadar takip eden içlerinden birisini evimize aldık. Gofret koyduk adını. Alman Kurt köpeğine benziyordu. Kahverengi üzerine yoğun siyah renkleri vardı.
Yıkadık pakladık ve sahiplendik. Tuvalet eğitimini bile vermiştik. Derken evimizin bahçesine de ısrarla girmek isteyen köpekleri de bahçeye kabul ettik. Kocaman bir ailemiz olmuştu.
Bizi okulun kapısına kadar götürür, evin önünde dönüşümüzü bekleyen tam 5 tane dostumuz vardı…
***
Onlar, hiçbir insanda barınamamış sevginin gerçek adı ve yine hiçbir insanda rastlayamayacağınız sadakatin kelime karşılığı olmuşlar…
Bir heves ile çocuklara ya da kendilerine bir petshop’tan aldıkları köpeği hevesleri geçince hiç aşina olmadıkları sokağa atan insanları ve bu muameleyi asla hak etmiyorlar…
Onlar da bir can taşıyor, bizden farksız ancak bize muhtaçlar…
Bir kap su, yemek ve de sadece başını okşadığınız da sizin en sadık dostunuz oluveriyorlar…
Onlar facebook veya twitter da fotoğraflarını paylaştığınız ve bunun karşılığında aldığınız yüzlerce “like” değiller…
***
Tıpkı bizim gibi yaşamak istiyor ve yine tıpkı bizim gibi çoğalmak istiyorlar…
Çünkü onlar da bizim gibi yalnız yaşayıp ve yine yalnız ölmekten çok korkuyorlar…