Hayatımızı belli kurallar ve buna dayalı olarak belli başlı yasaklar ile idame ettirmeye çalışıyoruz.
Yaşadığımız ilk ev olan baba evinde, değişkenlik gösterse de belli başlı kurallara uymak ile yükümlüydük.
Odamızı temiz ve düzenli tutmak bunların en başında geliyordu. Daha sonra yaşımıza orantılı olarak eve giriş ve çıkış saatlerimiz belirlenmişti.
***
Toplumda uymamız gereken görgü kuralları ise, ailemizin kendi çocukluğunda ve de gençliğinde kendi aile bireylerinden ve yaşadığımız toplumdan etkilenerek bize aktardıkları bilgiler oldular ve öylece kaldılar. Bunlar yazısız kurallar olarak zihnimize kazındı. Çünkü toplum içinde kendiliğinden doğdu. Yaşadığımız yörenin gelenek-görenekleri, örf ve adetlerine göre şekillendi. Nesilden nesile geçti ve süreklilik kazandı.
Neydi bunlar;
-Kendi haklarımızı korumak ve başkalarının haklarına saygılı olmak
-Komşularımızla iyi geçinmek
-Sokakta, otobüste yüksek sesle konuşmamak
-Büyüklere saygı, küçüklere sevgi göstermek
-Hoşgörülü ve alçakgönüllü olmak
-Toplu taşıma araçlarında hastalara, yaşlılara, engellilere yer vermek
-İnsanları güler yüzle karşılamak, selamlamak ve gönül kazanmak
-Otobüse, sinema ve tiyatroya girerken sıraya girmek vs.
Bu kurallar; öncelikle kişisel gelişimimiz, toplumda rahat yaşamamız ve de göze batmamamız için gereklidir.
Düzenli yaşamamız için…
Çünkü alışılagelmiş kurallar; sadece bizim için değil, yaşadığımız toplum için de vazgeçilmezdir.
Ancak bu kurallara uymakta çoğu zaman başarısız ya da yetersiziz…
***
Elbette olması gerektiği gibi; Toplum hayatını düzenleyen yazılı hukuk kurallarımız da vardır.
Her ne kadar yasaların düzenlediği bu kurallara uymama hakkına sahip olmadığımız yazılmış bile olsa, aslında uyup uymamak yine bize kalmıştır…
Kurallara uyuyorsak, sorun yoktur…
Uymuyorsak devlet tarafından belirlenen suç özelliğine göre cezalandırılırız.
Oysa…
Toplum içinde uyulması gereken ve caydırıcı olabilmesi için; cezai yaptırımların daha da artırılması, kuralların yeniden gözden geçirilmesi ve yeni maddelerin de muhakkak eklenmesi gereklidir.
Elbette önce insan ve fakat kuralların yalnızca insan odaklı olması büyük bir eksikliktir…
Hayvanlara eziyet eden, soğuk kış günlerinde apartman kapılarına “Kapıyı kapatınız, kedi-köpek giremez.” ibareleri asan, onları tekmeleyen insanları görmezden geliyoruz. Hatta küçük dostlarımızın canına kıyan insanları, çoğu cezai yaptırım gibi caydırıcı olmayan, gülünç rakamlarla cezalandıran bir ülkede yaşıyoruz.
***
Ama ne fark ederdi ki?
İnsanız ve özgürlük bizim mayamızda var…
Hata yapmayı, ayrıcalıklı olmayı seviyoruz…
“Kurallar çiğnenmek içindir” ibaresini henüz okul çağlarımızda benimsedik…
O yüzden…
Kurallara uymakta da çoğu zaman zorlanırız…
Mesela; O kadar acelemiz vardır ki…
Yayalar için yanacak olan yeşil ışığı bekleyemeyiz.
Hatta o kadar acele bir iştir ki bu; elinden tuttuğumuz küçük bir çocuğu bile göz ardı eder, hem ona yanlışı öğretir ve hem de hayatını geri dönüşü olmayacak bir şekilde tehlikeye sokarız…