Boş zaman; Kişinin tamamıyla özgür olduğu ve hiçbir şey için zorunluluğunun bulunmadığı zaman dilimini ifade eder…
O; bizim en sevdiğimiz zaman dilimidir…
Arayıp da bir türlü bulamadığımız, bulsak da vaktinden çok ama çok erken kaybettiğimizi düşündüğümüz çünkü yetinemediğimiz…
Belki de bu yüzden de, yeterince o zamanı değerlendiremediğimiz kanısına varıp, bir sonrakini şimdiden planladığımız kısacık bir özgürlük…
Kimileri buna; Aylaklık diyor…
Oysa boş zamanı bulabilmek için beklemek zorunda kalan kişi TDK’nın “işsiz, boş gezen, avare” olarak öngördüğü “aylak” tanımı ile hiç örtüşmüyor…
Olsun…
***
Biz onu yine de seviyoruz…
Ancak farklı şekillerde ve elbette farklı aktivitelerle…
Kimimiz, yoğun geçen bir günün ardından televizyonun karşısında uyuklamayı seviyor…
Kimimiz, telefonunu eline alıyor ve genellikle sosyal medya hesaplarından kim ne yapmış’ı inceliyor.
Kimimiz, sayfasını kıvırıp da bıraktığı kitabın, kaldığı en heyecanlı yerinden okumaya devam ediyor…
Kimimiz, film izliyor, arkadaşlarıyla buluşup sohbet ediyor ya da müzik dinliyor.
Kimimiz, oyun oynuyor, yetenekli olduğunu düşündüğünü ya da sadece yapmaktan hoşlandığı spor dalı ile ilgileniyor…
Kimimiz ise, bu kıymetli vaktinde hiçbir şey yapmaya gerek duymadan zihnini dinlendiriyor.
***
Çünkü buna ihtiyacımız var…
Yoğun tempoda ve hiç bitip tükenmeyen stresli bir günün ya da bazılarımız için gecenin ardından, sadece kendimize ayırdığımız ve boş olarak tabir ettiğimiz bolca zamanlara ihtiyacımız var.
Hiçbir şey yapmadan, sadece kendimizi şımartmamız gereken güzel vakitlerimiz olmalı…
Olmalı çünkü artık çok yorulduk.
Olmalı çünkü nefes almamız gerekli…
Olmak zorunda…
Çünkü çok fazla düşünüyoruz…
***
Boş zamanlarımız olmalı…
Sadece kendimizi dinlediğimiz zamanlar…
Üstelik adı boş da olsa…
Dolu dolu, geçirmemiz gereken zamanlar…
Çünkü…
Buna ihtiyacımız var…