Edirneli Fatih Sultan Mehmet, dönemin bilginlerini sık sık saraya çağırır ve onlarla fikir alışverişinde bulunurdu.
Bunlardan biri de aslen Konya Karamanlı olup, döneminin önemli hekimlerinden biri olan Beşir Çelebi’ydi.
Amacı hem bilgilerinden yararlanmak ve hem de temeli babası II.Murat tarafından atılan Edirne Sarayı’nın bulunduğu Sarayiçi mevkiisiyle ilgili kendisinin görüşüne baş vurmaktır.
Şu anki sarayın Babussade’sinin (Saadet Kapısı) bulunduğu yerde buluşulduğunda Beşir Çelebi’nin, mevsimin yaz ve havaların oldukça sıcak olmasına rağmen üst üste iki-üç kürk giyinmiş olduğunu gören Fatih, merak edip bunun nedenini sorar.
Beşir Çelebi’de Babussade’nin hemen yanında bir yer işaret ederek “Burada bir mermer taş var, taşın altında bir yılan var, yılanın altında ise bir su var. İşte beni üşüten bunlardır.” der.
Bunun özerine, sultanın emriyle söz konusu yer kazıldığında, Beşir Çelebi’nin dediği gibi önce bir mermer, mermerin altından bir yılan ve daha sonra da buz gibi bir kaynak suyu çıkar.
Beşir Çelebi akan suyu görünce “İşte bu Ab-ı Hayat’tır” der.
Bu söylence yazılı belge olan Beşir Çelebi’yi anlatan el yazmalarıyla günümüze kadar ulaşır.
Yüzyıllar boyunca Ab-ı Hayat kuyusu olarak bilinen bu su, sarayın yıkılması ile birlikte bilinmezler arasına karışıp gider.
İşte Edirne Sarayı Babussade’sinin 2002 yılında yapılan restorasyonu esnasında bu kuyu da ortaya çıkarıldı. Şimdi, bu alan Kültür Bakanlığı’nın çalışmalarıyla ören yeri olarak geniş kapsamlı bir şekilde turizme açılacak. Yeni düzenlemede bu kuyuya bir önem atfedilecek mi onu da bize zaman gösterecek.
Orijinal yapısı ve bileziği ile günümüze ulaşan Ab-ı Hayat Kuyusu’nun, Edirne’nin turizminde önemli bir misyonu yükleneceğine inanıyorum.
Sarayiçi’ne eğer yolunuz düşerse, Babussade’nin hemen yanındaki kuyuya, onun derinliğine ve içindeki ab-ı hayat suyuna bakın, kim bilir belki orada görebilirsiniz ipuçlarını ölümsüzlüğün...