
KUR'AN-I KERİM'DE BAŞÖRTÜSÜ
Cuma Sohbetleri
Din İşleri Yüksek Kurulu, 1980 ve 1993 yıllarında, kadın kıyafeti ve tesettür konusunda verdiği fetvalarda; kadınların başını örtmesi Kur‘an-ı Kerim‘in açık ve tartışmasız emri olduğunu belirterek, kararın kaynağını ise, kitap, sünnet ve İslam alimlerinin ittifakına dayandırmıştı.
16 kişilik uzman heyetten oluşan Diyanet işleri Başkanlığına bağlı Din İşleri Yüksek Kurulu, tesettür konusundaki ilk kararını 30.12.1980 tarihinde aldı.
Millî Eğitim Bakanlığı‘nın İmam Hatip Liselerinde okuyan kız öğrencilerin kıyafetlerinin nasıl olacağına karar vermek için görüş sorması üzerine Kurul, cevabı yazısında Müslüman kadının Kur‘an-ı Kerim, hadis ve alimlerin görüşleri doğrultusunda başlarını örtmesinin dini bir vecibe olduğu kaydetti.
"Müslüman hanımların başlarını örtmeleri, vücutlarının el, yüz ve ayaklar dışında kalan kısımlarını, aralarında dinen evlenme caiz olan yabancı erkekler yanında açık bulundurmamaları, bazı çevrelerce sanıldığı gibi belli zümrenin sonradan ortaya çıkardığı bir adet veya işaret değil, İslâm Dini‘nin bir hükmüdür" denilen 1980 tarihli kararda, Atatürk‘ün tesettüre ilişkin şu sözlerine atıfta bulunuluyor:
"Eğer kadınlarımız Şer‘in tavsiye ve dinin em-rettiği bir kıyafetle, faziletin icabettiği tavr u hareketle içimizde bulu-nur, milletin ilim sanat, ictimaiyyat hareketlerine iştirak ederse bu hali, emin olunuz, milletin en mutaassıbı dahi men‘-i nefs edemez".
Kurul, Atatürk‘ün Müslüman Türk kadınının kıyafeti konusunda benimsediği bu fikirlerine aykırı bir sözüne rastlanmadığına işaret ediyor.
Kurul, " Atatürk‘ü ve ilkelerini, -çoğu zaman yapıldığı gibi dinimizin kadın kıyafetiyle ilgili hükümlerine karşı göstermek, memleketimiz yararları ve Atatürk ilkelerinin benimsenmesi açısından son derece sakıncalı bir tutumdur.
Müslüman Türk vatandaşı, «ya Allah‘ın emri, ya Atatürk ilkeleri» şeklinde son derece vahim bir tercihle karşı karşıya bırakılmamalıdır" görüşünü ortaya koydu.
Kurul, dolayısıyla kadınların başlarını kapatmalarında ve dinin emrettiği şekilde örtünmelerinde kamu düzenine, genel ahlaka ve kanunlara aykırı bir durum olmadığının da açık olduğunu belirterek, İmam Hatip Lisesi ve Kuran kurslarında başörtüsünün örtülmesinin önüne geçilmesinin uygun olmayacağı bildirildi.
Din İşleri Yüksek Kurulu‘nun ikinci kararı başörtüsü yasağının hızla yayıldığı 1990‘lı yıllarda alındı.
Kurul bu konuda görüş isteyen taleplerin artması üzerine 3.2.1993 tarihli kararında, bir kez daha Müslüman kadınların başını örtmesinin kitap, sünnet ve İslâm âlimlerinin ittifakı ile sâbit olan kesin emri olduğunu açıkladı.
Kurul tesettür konusundaki ayet, hadis ve İslam alemlerinin görüşlerini tek tek sıraladıktan sonra, Nur Suresi‘nin 31. ayetinde kadınların başlarını örtmelerine ilişkin ayet mealini ortaya koydu.
Kurul, dini dayanakları kaynaklarıyla aktardıktan sonra şu fetvayı verdi:
- “ Gerek erkeklerin ve gerekse kadınların gözlerini haramdan korumaları,
-Kadınların, vücudun el, yüz ve ayakları dışında kalan kısımlarını, aralarında dinen evlilik câiz olan erkekler yanında, vücut hatlarını ve rengini göstermeyecek nitelikte bir elbise (örtü) ile örtmeleri.
- Başörtülerini, saçlarını, başlarını, boyun ve gerdanlarını iyice örtecek şekilde yakalarının üzerine salmaları, Dinimizin, Kitap, Sünnet ve İslâm âlimlerinin ittifakı ile sâbit olan kesin emridir. Müslümanların bu emirlere uymaları dini bir vecibedir.” Denildi.
İslam’ın kainatı şereflendirdiği ilk dönemlerde kadınların başörtüsü kullanma biçiminden kaynaklanmaktadır. Çünkü bu dönemde, kadınlar başın arkasında bağlanan bir tür başlık kullanıyorlardı. Giydikleri gömleğin yakası, boynun önünü ve göğsün üst kısmını açıkta bırakacak şekilde açılıyordu (Mevdudi,). İşte bu uygulamaya Nur Suresi 31. ayet ile çekidüzen verilmiştir. Kur’an’da genel anlamda kadının ve erkeğin, özel anlamda ise kadının örtünmesi (tesettür) ile ilgili birçok ayet yer alsa da, kadınların başlarını örtmeleri sadece bir ayette ifade edilmiştir (Görmez, 2001: 28). Ayette şöyle buyrulmaktadır:
“Mü’min kadınlara da söyle, gözlerini haramdan sakınsınlar ve iffetlerini korusunlar. Dışarıda kalanlardan başka süslerini göstermesinler. Başörtülerini yakalarının üzerinde bağlasınlar...”(Nur 24/31).
Bu ayet nazil olduğunda, camide bulunan kadınlar hemen alt giysilerinden birer parça yırtarak bunu başörtüsü yapmışlar ve istenen yerleri kapatmışlardır (DİB, 2007: 73). Müslüman kadınların bu hüküm karşısındaki tavırlarını Hz. Aişe (r.a) şöyle anlatmaktadır: “Nur Suresi inip, halk muhtevasını Hz. Peygamber’den öğrenince doğru evlerine koştular ve ayetleri karıları, kızları ve kız kardeşlerine okudular.”, “...Ensar kadınları hemen kalkıp ellerine geçen bez parçalarından başörtüleri yaptılar. Ertesi sabah namaz için Mescid-i Nebevi’ye gelen tüm kadınlar başörtülüydüler” (Mevdudi,).
Bu ayette yer alan buyrukların bağlayıcı olup olmadığı, kapanmanın farz mı, yoksa edep mi olduğu konusu, son zamanlarda tartışmaya açılmıştır. Yalnızca ayetlerde kullanılan emir kipi değil, açıklanan gerekçe, verilen detay ve 31. ayetin “Ey Mü’minler! Hepiniz Allah’a tövbe edin...” uyarısıyla bitirilmesi, asırlar boyu ittifakla benimsenmiş bulunan yorumun, yani emrin bağlayıcı, örtünmenin farz olduğu anlayışının isabetli olduğunu açıkça göstermektedir (DİB, 2007: 75). Diyanet İşleri Başkanlığı Din İşleri Yüksek Kurulu’nun 1993 ve 1980 yıllarında verdikleri kararlar da bu yöndedir. Ayrıca, ayetin nüzûlünden itibaren, başörtüsünün din açısından bağlayıcı bir hüküm olmadığını söyleyen hiç kimse olmamıştır (Görmez, 2001: 30).
İnsanların zihinlerinde beliren ve zaman zaman ideolojik bir anlam barındıran bir soru şudur: “Bu ayette, ‘yakalarının, veya döş diye tabir ettiğimiz bölümün üstünü örtmek’ gibi bir anlam var. Dolayısıyla bu bölgenin örtülmesi yeterli değil midir, ayrıca başörtüsü örtmeye gerek var mıdır?
Ayette geçen “Humur (Hımâr) kelimesinin, “boyun ve başı örten örtü” (Carullah, 2007:47) anlamına geldiğini söyledikten sonra kelimenin anlamına bağlı kalarak Faruk Beşer (2008)’in “Güncel Meseleler Dini Çözümler” kitabında soru hakkındaki cevap gayet açıklayıcıdır:
“Biz bir insana, mesela ‘Gömlekleriniz diz kapaklarınızı örtsün’ demiş olsak, ona sadece dizinin örtülmesi gerektiğini anlatmış olmayız. Bunu kastetmiş olsaydık ‘dizleriniz örtülü olsun’ derdik. Aksine bunun anlamı, gömlek bulunsun, o örteceği yerleri örtsün ve diz kapaklarını örtecek şekilde uzun olsun, oraları da onunla örtün demektir.” Yani Kur’an, ayrıca bir başörtüsü tanımlamıyor. Mevcut başörtüsü geleneğine ahlaki bir düzen getiriyor.Başka hiçbir delil bulunmasaydı dahi Kur’an’ın dilini birazcık bilen ve kendi ideolojisine destek arama gibi bir maksadı bulunmayan her sağlam insan, sadece zikredilen ayetten dahi kadınların başlarının kapatması gerektiğini rahatlıkla anlayabilir (Beşer 2008: 148-149).
Başörtüsü Kadını İkincil Bir Konuma Sürükler mi?
Aydınlanma sürecinde insanın dini değerlerden kopması, sonuç olarak, kendi kendini kutsamasını ortaya çıkardı. Her alanda özgürlük, insana verilen değerin bir yansıması olarak lanse edildi. Örtünme, bu bağlamda, kadının özgürlüğünün önünde bir engel kabul edildi (Karslı, 2013:45). Fakat gerçekten öyle midir? Başörtüsü kadının hürriyetine engel midir veya kadını ikincil bir konuma sürükleyen bir unsur mudur?
Bugün Batı’da, başörtüsü hakkında “Bu uygulama, kadının köleliğini ve toplum dışına itilişini ifade etmektedir” diyenlerin temel argümanları, başörtüsünün İncil’de yer alış biçiminden kaynaklanmaktadır. Çünkü, Mektuplar Bölümünde Pavlus’un Korintlilere gönderdiği Birinci Mektub’un 11. Bab’ın da yer alan ifadelerde, başörtüsü hükmü, kadının yaratılışına bağlanmakta ve onun yaratılış itibariyle erkekten sonra geldiği vurgulanmaktadır. Erkeğin Tanrı ve Mesih’ten, kadının da erkekten sonra geldiği, ikisi birbirinden bağımsız olmasa da, erkeğin kadın için değil, kadının erkek için yaratıldığı söylenmiştir. Ancak Kur’an’ın başörtüsüne yüklediği anlam, bunun tam tersidir. Kadının başını örtmesini erkeğe boyun eğişin bir sembolü olarak göstermek, bırakın Kur’an’ın böyle bir şeye ima ile de olsa işaret etmesini, kadın konusunda en olumsuz düşüncelere sahip müfrit yorumcuların bile aklından geçmemiştir (Görmez, 2001: 24-28).
Örtü, asla kadının tutsaklığı anlamına gelmemektedir. Örtü, kadına toplumsal hayat içerisinde etkin-üretici olma rahatlığı bakımından verilmiş adeta bir tür üniformadır. Örtünün kadınları kısırlığa ve zihinsel zaafa düşürdüğü iddiası oldukça yanlıştır ve bu iddialar, kadınların asırlardan bu yana süregelmiş toplum-dışı konumlarını dine bağlılıklarıyla açıklama kaygılarının ürünüdür (Aktaş, t.y.: 167).
İslam dininin örtünme emri, ferdin ruh sağlığını, fıtrî yapı ve onurunu, toplumun genel ahlakını koruma, cinsler ve insanlar arası münasebetlerde dengeyi gözetme, insan haysiyetine yakışır bir cinsi hayat ve aile hayatı kurma gibi çeşitli gayelere yöneliktir (DİB, 2006: 71). Dolayısıyla başörtüsü hükmünün, kadının doğasının bastırılması gibi bir anlamla yorumlanması mümkün görünmemektedir (Karslı, 2013: 45). Tam aksine örtünmeyi emretmekle İslam, kadını muhafaza etmeyi istiyor (Topaloğlu, 1975: 178).
Başörtüsünün Şekli ve Biçimi Üzerine
Erkeğin ve kadının namus ve iffetlerini korumaları ve kadının örtünmesi gereğinden söz eden ayetlerde (Nur 24/30, Ahzab 33/59) örtünme için belli bir şekil şartı ve model önerilmediği görülür. Bu sebeple de Kur’an’ın bu anlatımından yola çıkarak kadınların sadece çarşaf ve peçe ile dışarı çıkabileceği, yabancı erkeklerin yanında ağız ve burnunu örtmesi, hata bir gözünü kapatması gerektiğini söylemek isabetli değildir. Dikkat edilecek olursa, konuyla ilgili Kur’an ayetleri, kadın ve erkeğin fitneye ve şüpheye sebep olmayacak, karşı cinsin arzunu kışkırtmayacak, ağır başlılığını koruyacak tarz ve biçimde örtünmesini istemektedir (DİB, 2006: 72).
Sonuç Olarak
Kur’an-ı Kerim’de yer alan ifadeler, başörtüsünün dini bir emir olduğunu göstermektedir. Dinler, düşünceler ve ideolojiler sembolleriyle var olabilirler. Tesettür ise İslam’da sadece kadının değil, bütünüyle İslam’ın sembollerinden biridir (Beşer 2008: 149). Esas itibariyle örtünmenin dinin bir emri ve gereği olduğu hususunda Müslümanlar arasında bir görüş ayrılığı zuhur etmemiştir (DİB, 2006: 73). Hiçbir giysi başörtüsü kadar güçlü, kadîm bir tarihe ve zengin sembolik anlamlara sahip olmamıştır. Bu giysinin modern çağlarda bir yasak ve dışlanmışlıkla karşı karşıya kalması, onun sembolik anlamlarını daha da arttırmıştır (Görmez 2001: 33).
Kaynakça
Aktaş, Cihan (t.y.) Sistem İçinde Kadın. İstanbul: Beyan Yayınları.
Beşer, Faruk (2008). Güncel Meseleler Dini Çözümler. İstanbul: Nun Yayıncılık.
Carullah, Musa (2007). Hatun. (4. Baskı). Ankara: Avrasya Yay. Rek. Mat. Eğt. Ve Tur. Tic. Ltd. Şti.
DİB (2007). Kur’an Yolu Türkçe Meal ve Tefsir. (3. Baskı). Ankara: Diyanet İşleri Başkanlığı Yayınları.
DİB (2006). İlmihal II- İslâm ve Toplum. Ankara: Diyanet İşleri Başkanlığı Yayınları.
DİB (1993). Diyanet İşleri Başkanlığı Din İşleri Yüksek Kurulu’nn 3 Şubat 1993 Tarihli Kararı.
Görmez, Mehmet (2001). İlahi Dinlere Göre Başörtüsü. İslâmiyât, Cilt 4, Sayı 2, 19-33.
Karslı, İ. Hilmi (2013). Tesettür Emri ve Kadın. Diyanet Aylık Dergi, Ağustos, Sayı 272, 44-45.
Mevdudi, Ebu’l Alâ (t.y.). Tefhimu’l Kur’an Kur’an’ın Anlamı ve Tefsiri. (2. Baskı). Cilt 3. (y.y.): İnsan Yayınları.
Topaloğlu, Bekir (1975). İslam’da Kadın. (6. Baskı). İstanbul: Yağmur Yayınları.