
Haftanın konusu : Emanet
Cuma Sohbetleri
Haftanın konusu : Emanet
Günün Duası : “Allah’ım! Bana verdiğin rızık konusunda beni kanaat sahibi yap ve o rızkımı bereketli kıl. Zayi olan her nimetin daha hayırlısını bana ihsan eyle.”
(Hâkim, De’avât, No:1878)
Ayet-i Kerime : ” Onlar (Allah’ın has kulları) emanetlerini ve verdikleri sözü gözeten kimselerdir.” ( Mearic suresi ,70/32 )
Hadis-i Şerif : "Sana emanet bırakanın emanetini geri ver. Sana ihanet edene ihanet etme.” (Ebû Dâvud, Buyû', 81.)
Haftanın yazısı :
Emanet bilinci
Emanet kelimesi bize iki temel anlam çağrıştırıyor: Güvenmek ve güvenilir olmak. Birincisi ihtiyaçtır, diğeri ise bir erdem. Güvenme ihtiyacını her zaman taşırız da, güvenilir olmak erdemi için aynı şeyi söyleyebilir miyiz? Kendimizi yoklayalım, biraz ince düşünelim; emanet duygusunu göz ardı ettiğimiz, bize güvenenleri yanılttığımız "irili ufaklı" nice "olay"la karşılaşacağız. Emanet konusunda “küçük kaçamak”lar yaparken düşünmeyiz ki, bu nitelik yoksa ihanet vardır ve güvenilir olmayan insan “hain”dir. Oysa hainliği "vatana ihanet" sınırlarına hapsetmiş bir anlayış hâkimdir sanki bize. İhanetin diğer alanları unutulmuş, normalleşmiştir âdeta. Söz gelimi, aile yuvası eşlerin birbirine sadık kalacağı ön kabulü üzerine kurulur. İşler değişip taraflardan biri "yan çizince" ortaya çıkan durum düpedüz ihanettir. Ancak bakın, nasıl da "aldatma" ve "birlikte olma" gibi nitelemelerle hafife alır olduk bu ağır ahlaki depremi. Konuğuna "Eşini hiç aldattın mı?" sorusunu yönelten program sunucusunun rahatlığına bakınız.
Emanet deyince genelde aklımıza, koruması için birine geçici olarak bıraktığımız şey gelir. Hukuk ağırlıklı bir yaklaşım söz konusudur bu bağlamda. Emanetin bir de ahlaki boyutu var ve bunu "güvenilir olmak" temelinde ele almak mümkün. İfade edelim ki gündelik-hukuki anlamı ile emanet algısını besleyen kaynak da budur. Bir kimseye koruması için bıraktığımız şeye "emanet" deyişimiz, onu teslim alanda var olduğunu kabul ettiğimiz güvenilir olma niteliği ile ilgilidir. Gerçekten de emanet duygusu insanın yapısında vardır ve vicdan dediğimiz ruh dünyası olgusundan beslenir. O sebeple her normal insan kendisine güvenilmesini ve başkalarına da güvenebilmeyi ister. Bu iki yönlü talebin gerçekleşmesi halinde toplumsal organizasyon sağlam bir desteğe kavuşmuş olur. Bireylerin birbirlerini kabullenmeleri böyle bir düzlemde mümkün olur.
“İman” ve “emanet” kelimelerinin aynı kökten gelmekte oluşu bile emanet konusunun din nazarında önemli bir yeri olduğunun işaretidir. "Ey iman edenler! Allah ve peygamberlerine hainlik etmeyin. Bile bile aranızdaki emanetlere de hainlik etmeyin." (Enfal, 27-28.) ayetleri de bunu açıkça ortaya koyuyor. İşte bunun içindir ki emanet duygusunu yitirmek diğer bir ifade ile ihanet münafıklığın temel göstergeleri arasında sayılmıştır. (Buhari, İman, 24.) Evet, emanet niteliği öylesine önemlidir ki Müslüman, gördüğü hıyanete misli ile karışık verme yolu ile de olsa onu zedeleyecek bir davranış sergilememelidir. İşte ilke: "Sana emanet bırakanın emanetini geri ver. Sana ihanet edene ihanet etme.” (Ebû Dâvud, Buyû', 81.)
Bütün bunlar tamam da, insan her şeyden önce kendine karşı emin olmak durumundadır. Dünyaya gelirken beraberimizde getirdiğimiz ve çok kere bilinicinde olmadığımız nice nimetler var; beden, sağlık, gençlik ve maddi imkânlar gibi. Bunların her biri insana bırakılmış birer ilahî emanettir. Ömrümüzün her anının emanetçisiyiz. Allah’ın Rasulü, uzun bir ömür yaşadığı halde ebedi mutluluğu kazanmayı başaramayan kimsenin mazeretlerinin geçersiz olacağı uyarısında bulunur. (Buhârî, Rikâk 4.) Bu emanetlerden doğan sorumluluğun hesabı Allah’a verilir. Kıyamet gününde insanın, ömrünü nerede tükettiğinden, gençliğini nerede eskittiğinden, malını nereden kazanıp nerede harcadığından, bildiklerini ne kadar uyguladığından hesaba çekilmedikçe mahşer yerinden ayrılamayacaktır. (Tirmizi, Kıyamet,1.) Hazırlıklı olmak gerekiyor. (Diyanet Aylık Dergi Eylül 2010 sayısından
Haftanın şiiri:
Hak Nebi'nin diline nifak sayılmış emanete ihanet,
Tohum toprağa,
yavru yuvaya,
yuva anaya emanet,
Şak şak olmuş toprak suya,
su buluta emanet,
Yusuf kuyuya,
Mısır Yusuf'a emanet,
Hak Nebi mağaraya,
Medine Hak Nebi'ye emanet,
İbrahim ateşe,
İsmail bıçağa emanet,
Ne bıçak, ne ateş, ne kuyu,
ne de mağara etmedi ihanet,
Asrın İbrahimleri sana emanet!
Arkadaş!
Gel sen de bir kor gibi yak sineni,
Çünkü hepsi Allah'a emanet.
İçine doğru derinleş,
dibi görünmeyen bir kuyu ol, Sakla Yusufları koynunda, Yusuflar sana emanet!
Mağarada yılan olma,
Güvercin gibi vefalı,
örümcek gibi tehlikelere perdedâr ol,
Mağara gibi
al Muhammedi'leri,
al yedi genci,
al bütün bir gençliği...
Hz.Sümeyrâ, Hak Nebi'yi evlâtlarına emanet etti. "Sakın O'na bir şey olursa eve dönmeyin" dedi.
Dönmeden emanete sahip çıkamayacaklarını anlayınca
vazgeçtiler eve dönmekten.
Evlerinden çıkamayanlar neyin emanetçisi acaba?
Bilecik İstasyonunda yaşlı ana,
oğlunu cepheye uğurlarken ona;
"Oğlum:
babanı Dimetoka'da,
dayını Şibka'da,
ağabeylerini Çanakkale'de kaybettim,
Sen benim son yongamsın,
sen de dönmezsen ben Allah'a emanet!" diyordu. Ve ilâve ediyordu
"Git, sen de git! Minareler ezansız,
camiler Kur'ân'sız kalacaksa, sen de git.
" Ezan, Kur'ân ,Vatan kime emanet?
Galiçya'da ,
Şibka'da,
Dimetoka'da kalanların evlatları kime emanet?
"Ben sağ dönseydim uğrunda öldüğüm Kur'ânı,
Canımdan çok sevdiğim, İslâm'ı
yavruma öğretirdim" diyen
Ve fakat şimdi
mabet yüzü görmeyen bu şehit evlatları kime emanet?..
Cafer-i Tayyar şehit olmuştu,
Hak Nebi geldi,
yetimlerinin başını okşadı ve ağladı.
Baş okşayan kim?
Gözyaşı kime emanet?
Cephede kanlar içinde son anlarını yaşarken,
vücudundan kanlı kurşunu çıkarıp;
"Arkadaşım Memiş, şunu al oğluma emanet et. Ben yaşadığım müddetçe vazifemi yaptım, inandığım mukaddesler uğruna can veriyorum.
Senden de bunun hakkını vermeni istiyorum dediğimi ilet.
" Mukaddes kurşun kime emanet!
Sütçü İmamım!
İki bacımızın yaşmağını aldılar diye Maraş'ı kana buladın.
Senin şuurun kime,
yaşmak kime emanet?
Şair Hz. Amine'ye, "Ey Ebva'da yatan ölü,
Bahçende açtı dünyanın en güzel Gül'ü," Derken bahçe kime,
Gül kime emanet?
Bilâller, dem tutan bülbüller nerede?
Arkadaş!
Gül de,bülbül de,
bağ da, bahçıvan da,
Bıçak altındaki İsmailler,
ateş içindeki İbrahimler,
kuyudaki Yusuflar,
Şu gerideki isimsiz kümbet,
şu ilerideki ıssız mabet,
Unutma hepsi sana emanet!!!
Cemil CÜNEYD
Haftanın sorusu :
Market ve mağazalarda alışveriş karşılığında verilen çekiliş kuponlarına çıkan hediyeler helal midir?
Cevap:
Taraflardan birinin kazanıp diğerinin kaybettiği bütün şans oyunları kumardır. Sadece kazananın karlı çıktığı, kaybedenin ise zarara uğramadığı uygulamalar ise kumar niteliğinde değildir.
Buna göre; marketlerde ve mağazalarda işyeri sahiplerinin alışveriş yapan müşterilerine verdikleri çekiliş kuponuna hediye çıkması durumunda, müşterilerin çıkan hediyeleri almalarında bir sakınca yoktur (Kasani, Bedaiü’s-sanai’, VI, 206). Çünkü müşterilerden birinin kazanması halinde diğerleri bir şey kaybetmemektedir.
Ancak, çekilişe katılmak için ayrıca bir ücret ödenmesi halinde yatırılan para üzerinden şans yolu ile kazanç elde etme durumu söz konusu olacağından yapılan çekiliş işlemi kumar olur.