
EĞER İYİ BİR YAZAR OLMASAYDIM?!...
Beyazıt Sansı
Dünkü yazımda “Beyazıt Hoca bu kadar zaman(27’yıl) yazdın da ne oldu?” demiştim.
Ve birçok güzel şeylerin olduğunu söylemiştim.
Bu güzel şeylerin tek tek neler olduğunu yazmamıştım.
Bugün şunu söylemek istiyorum:
Eğer Ben hatırı sayılacak kadar değer verilen bir yazar olmasaydım; bugün Tarihi Kırkpınar’ın ve Edirne’mizin sembol marşı olan Kırkpınar Marşı da olmayacaktı.
Çünkü şair ve bestekâr olarak ağzınızla kuş tutsanız da yaptığını bir eseri hiç kimseye kolay kolay kabul ettiremezsiniz.
Bunun birçok nedeni var amma en çok da kıskanmak ve önemsenmemek duyguları yatar.
Ben, Kırkpınar Marşı’nı 1995’yılında yazmıştım.
Ancak Edirne Belediyesi Meclis kararını ancak 2004’yılında alabilmişti.
Yani, tamı tamına 10’yıl bu marşı Resmi Marş olarak kabul ettirebilmek için uğraşmışım.
Şunu kesinlikle söylüyorum ki; eğer Ben yazar olarak kendimi Edirne Halkına kabul ettirememiş birisi olsaydım; Kırkpınar Marşı da asla ve asla bu günkü yerinde olmayacaktı.
Bu günkü yeri dediğimde de; nerede olduğunu hepimiz açık seçik görüyoruz.
Ülkemizin dört bir yanında organize edilen yöresel Yağlı Güreşlerde insanımız Kırkpınar Marşı’nı dinliyor.
UNESCO’nun Dünya Lüktür Mirası listesine kabul ettiği Tarihi Kırkpınar Yağlı Güreşleri, artık bütün dünyada Kırkpınar Marşı ile tanınmakta ve anılmaktadır.
Yerel bir gazetenin köşe yazarı olarak; elbette bu şehrin sosyal ve kültürel yaşamına bir takım değerleri katmışımdır.
Bunları tek tek saymanın gereği yok.
Yazımızı şu değerlendirmeyle bitirelim:
Yerel bir gazetede yazan gerçek bir yazar, o şehrin sosyal ve kültürel yaşamına mutlaka bir takım değerleri katmıştır.
Ben kendimi o başarılı yazarlardan birisi olarak kabul ediyorum ve bu şehrin kültürel yapısına Kırkpınar Marşı gibi bir eseri kazandırmış olmaktan büyük bir onur ve gurur duyuyorum.