Beyazıt Sansı

ATATÜRK'ÜN ALEVLERİ

Beyazıt Sansı

Büyük Atatürk'ün kurduğu laik-demokrat Türkiye Cumhuriyeti'nin sunduğu özgürlükler, laik-demokrat Cumhuriyet'imizin kurucusu Büyük Atatürk'ü dahi eleştirme hakkını birilerine tanımaktadır. Oysa Büyük Atatürk'ü eleştirmek ve hatta karalamak cüretinde bulunanlar, inanıyorum ki Büyük Atatürk'ü gerçekten tanımış olsalardı; bu haklarından ve de cüretlerinden hemen ve derhal vazgeçerlerdi.

Üstat yazar Sn. Emin Çölaşan'ın 28 Ekim 2012 tarihli yazısından ve de kendisinin bizi hoş göreceğinden emin olarak bir kesiti aynen naklediyorum:

***

"SEVGİLİ okuyucularım, şimdi ben burada Ordinaryüs Prof. Dr. Sadi Irmak'ın ismini verdiğimde, pek çoğunuzun kulağına doğal olarak yabancı gelecek.

O bir bilim adamı idi. Geçmiş yıllarda Çalışma Bakanı olarak görev yaptı, 1974-1975 yıllarında Başbakan oldu.

Şimdi onun kitabında anlattığı, belki çoğunuzun gözlerini yaşartacak küçük bir olayı sizlere özetle aktarmak istiyorum.

Yıl 1923. Cumhuriyet henüz ilan edilmiş. Eğitim kurumlarımız yetersiz. Devletin elinde ülkeyi kalkındıracak, iyi eğitim görmüş insan gücü yok.

Fakir devletin parası da yok. Buna karşın Atatürk, bursları devlet tarafından karşılanmak üzere yurtdışına öğrenci göndermeye karar veriyor. Şimdi rahmetli Sadi Irmak'ın anlattıklarına bakalım:

"1923 yılı sonlarında İstanbul Üniversitesi'nde öğrenci olduğum sıralar, okul duvarında bir ilan gördüm: "Avrupa'ya talebe yollanacaktır." Allah Allah dedim, ülke yıkık dökük. Her yer virane... Bu durumda Avrupa'ya talebe göndermek lüks gibi gelen bir şey.

Ama şansımı bir denemek istedim... 150 kişi içinden 11 kişi seçilmişiz. Benim ismimin yanına Atatürk "Berlin Üniversitesi'ne gitsin" diye yazmış...

Vakit geldi. Sirkeci Garı'ndayım ama kafam çok karışık. Gitsem mi, kalsam mı? Beni orada unuturlar mı? Para yollarlar mı?

Tam gitmeyeceğime karar verdiğim, geri döndüğüm sırada bir posta müvezzii (dağıtıcısı) ismimi çağırdı: "Mahmut Sadi, Mahmut Sadi..." "Benim" dedim. "Telgrafın var." Telgrafı açtım, aynen şunlar yazıyordu:

"Sizleri (yurtdışında okumaya) bir kıvılcım olarak yolluyorum, alevler olarak geri dönmelisiniz. Mustafa Kemal."

Bunu okuyunca düşündüklerimden utandım... "Şimdi gel de gitme, git de çalışma, dön de bu ülke için canını verme" dedim.

Düşünün, 1923 yılında o kadar işinin arasında 11 öğrencinin nerede, ne zaman neler hissettiğini sezebilen ve ona göre telgraf çeken bir liderin önderliğinde bu ülke için can verilmez mi?

Çok başarılı oldum. Kıvılcım olarak gittim, ülkeme alev olarak döndüm.

İstanbul Üniversitesi Genel ve Beşeri Fizyoloji Enstitüsü'nü kurdum, Kürsü Başkanı oldum.

Daha sonra ülkemin Başbakanlığını yaptım. Ben kim miyim? Ben sadece iki satırlık bir telgrafın yarattığı bilim adamıyım!"

Bu ülke bugünlere öyle rahatça gelmedi.

Şimdi o alevleri söndürmeye yelteniyorlar!"

Yazarın Diğer Yazıları