
'Ulan!' VEYA 'HADDİNİ BİL!'
Ayhan Tunca
Babam rahmetli, bir Hasan Ali Yücel öyküsü anlatmıştı ki; asla unutmadım!
Olay, Hasan Ali Yücel’in, hep yaptığı gibi, ziyaretine gittiği bir okulda yaşanmıştır!
Nasıl mı?
Şöyle:
O okulda, birara, uzakça bir yerde ve Hasan Ali’nin görülemediği bir noktada, öğretmen…
Öğrencisine tokat atmıştır!
Bir süre sonra Hasan Ali Yücel, öğretmeni çağırtır ve sadece şunu söyler:
“Hocam, ya o öğrenci sana karşılık vermiş olsaydı, düşeceğin durum acaba ne olurdu!”
***
Hem bir partinin genel başkanı olacaksın ve hem de miting veya organize toplantılara…
Cumhurbaşkanlığı kimliği ile gidecek…
Orada bu kutsal-saygın makamın erk ve sosyal gücünü kullanarak, bir milletvekiline ve…
Hele hele…
Bir muhalefet partisinin Genel Başkan Yardımcısına “ulan” diyeceksin!
Ya sana da derlerse?
Nitekim dediler!
***
Bir süre önce Edirne Milletvekili Erdin Bircan, Milli Eğitim Bakanı’a eleştiri yöneltti ve…
“Okullarda müzik sınıfı açılıyor ama , müzik öğretmeni yok!”
Aaa!
Yanıt, Edirne Milli Eğitim Müdürü’nden geldi ve o zat, milletvekilini kast ederek “utanacaklar” dedi!
Bürokrasinin dayandığı duruma bakar mısınız?
Müdür, sanki bir memur değil de parti militanı!
***
Erdin Bircan, Milli eğitim Bakanı’na seslenmişti, yanıt Edirne Milli Eğitim Müdüründen geldi…
Milletvekili bu yanıta son derece haklı olarak kızdı ve müdüre dedi ki:
“Haddini bil! Benim muhatabım sen değil Bakan’dır!”
***
Evet!
Eğer bir öğretmen öğrencisine tokat atarsa “ya karşılık verirse” sorusunu sormalıdır!
Cumhuru temsil eden biri, bir milletvekiline “ulan” derse, gelebilecek yanıtı düşünebilmeli…
Bir Milli eğitim Müdürü ise:
“Haddini bilmeli!”