
İŞTE BU KADAR FEYZULLAH AKTAN!
Ayhan Tunca
"Menderes söz vermişti alanlarda: Köy Enstitülerini kapatacaktı.
'Bulun' diyordu Avni Başman'a, komünistlikten mahkûm olmuş enstitülü bulun."
Köy Enstitülerinin soylu sesi ve kalemi; yazar, şair Mehmet Başaran "Domuz Dolabı" önsözüne bu cümlelerle girmektedir...
Bense, Adnan Menderes'in emriyle açılan "komünist" avı sürecinde; çocukluk yıllarımın korkular içinde ve titreyerek izlediğim o olayını anımsadım (giderek yeniden yaşadım sanki) Domuz Dolabı'nı okurken...
***
Köyün iki zengininden ( bizde, Trakya'da, farklı bir Ağa'yı anlatsa da)köyün diğer ağasının oğlu, içkili ve tantanalı bir düğünle evlenmekteydi...
Anam, bu ailenin Vasfiye teyzesiyle o kadar iyi geçinir ve onlar birbirlerine öylesine saygılıydılar ki, hemen her gün bize gelirdi o teyze... Altları kâğıt gibi incelmiş şıpıdık terlikleriyle ve büyük bir sessizlik içinde gelirdi...
O düğün günlerinde, görülmemiş bir kar kaplamıştı köyü...
Ama bizler, düğün evi akrabası gibiydik ve oralardaydık...
***
Anamın ve babamın evde bulunduğu saatlerde (akşam üstü müydü) birbirine karışan haykırmalar arasında "komünist Sefer Hocaaa! Çık dışarı seni öldürmeye geldik!" seslerinden kim ürkmez!
Aaa!
Durduk yerde bu de neyin nesiydi böyle?
Kalabalıktılar ve ellerinde kocaman sırıklar vardı...
Onlara, iki sınıflı okulun doğu penceresinden bakmış ve koşarak gelmiştim anama...
Anamda bir telaş...
"Ana"dedim "birinin elinde nah kocaman balta var!"
Amcalarımdan ikisi düğün için gelmişlerdi köye ve bizde misafirdiler...
***
Biz, Hasan Ali Yücel tipi denilen okulun lojmanındaydık o yıllar...
Kapılar...
Okulun kapıları zorlanıyordu...
Amcalarım koştular, ellerine geçirdiyseler ki, birinde bir tabancanın havalandığını anımsıyorum...
"İçeri gireni vururum" diye avaz avaz bağırmaktaydı elinde silah olan amcam...
Nasılsa sesler kesildi; gitmişlerdi...
Sonra öğrenildi ki, köyün "Vatan Cephesi" kurucusu iki alkolik kardeş (Yunus-Hanis,nasıl da gündemiydiler köyümüzün, o yıllarda)düğüne gelen, Subaşı köyünden uygun tipleri, içkiyle hazırlamış ve babamı öldürmeye salmıştı...
***
Bölgemiz gazetelerinin en uzun ömürlüsü, en saygını ve çok kişi için Trakya'nın Cumhuriyeti olarak anılan Önder Gazetesi'nin sahibi, sevgili ağabeyimiz Feyzullah Aktan'ın "Domuz Dolabı" adlı kitabı beni çocukluğuma taşıdı...
Ama onun yaşadıkları yanında, benim çocuk anılarım bir çocuk bile değildir...
İğrenç iftiralar ile ve Ankara'da başlayan bir programlama çerçevesinde Kırklareli mahpushanesine uzanan acı ve ibretlik bir uzun öykü bu...
***
Kendisine her fırsatta ve bazen sitem ederek veya suçlayarak, derdim:
"Senin yaşadıkların sana ait bile olsa, bir dönemin malı, geleceğin çok öğretici bir arşividir; yazmalısın!"
***
Tembel miydi ne?
Olur mu canım!
Elli yıldan bu yana bir gazeteyi yaşatabilmek hangi tembelin haddine...
O,bir çeşit ötelemeciydi sadece...
Unutmak için...
Buna bir kaçış da denilebilir...
Ama sonunda oturdu ve yazdı...
İyi yaptı...
Bir görevdi; yerine getirdi...
İçten kutluyorum "Köy Enstitülerinin Kapanış Öyküsü"nün bir yanını ve o ibretlik günleri belgelere dökerek yazdığı için Feyzullah Aktan'ı...
O ne güzel yazıştır öyle; nasıl da akıcı, kucaklayan, götüren...
***
Kahramanlarına gelince...
İçinde; şaşırtan, üzen, bu kadarı da olmaz dedirten aktörler var bu öykünün:
Kimler mi?
Orhan Hançerlioğlu, örneğin...
Edirne'de Yetimler Çarşısı'nda, Köy Postası adıyla bir dergi yöneten ve çıkaran Kadri Oğuz var...
Ve...
Nazif Karaçam...
Vah ki vah!
***
Keşke okusanız bu derslerle dolu ibretlik kitabı ki;hele gençler, okumuş olsalar
Ayrıca teşekkür ediyorum "dostluk "la imzalayarak gönderdiğin, o güzelim kitap için, sevgili Feyzullah Aktan!
İşte bu kadar!