
CAMÜ'UL FUSULEYN VE GÜNÜMÜZDE YARGI...
Ayhan Tunca
Bazı kitaplarda Cami'ul Fusuleyn olarak anılan bu kitap, Edirneli Bir Bilge, Kadıasker Bedreddin'in (her ne kadar yaygın biçimde ve Nazım Hikmet'in şiir dünyasında Şeyh Bedreddin Destanı başlığı altında şeyh olarak anılsa da; biz ona, şeyh demeyeceğiz) ulaşılan dokuz eserinden biridir...
Bu çalışmanın bin sayfayı geçtiği biliniyor ve var olduğuna inanılan 48 eserinden yalnızca birisidir...
Yaklaşık kırk kadarına ulaşılamamıştır...
***
Nerde mi yazılmıştır?
Edirne'de...
Fetret yılları olarak tarihimize geçen ve kardeş kavgaları ile bir anarşi dönemini anlatan o yıllarda, Musa Çelebi, kendisini Kadıasker olarak görevlendirdikten sonra yaptığı ilk çalışma budur...
Biz, ona boş yere Edirneli demiyoruz...
O,Edirne'nin 20 kilometre ötesinde ama şimdi yunan topraklarında kalmış olan Simavna'da dünyaya gelmişti ki; Havsa'dan bile yakın bir Arda boyu köyünden söz etmekteyiz...
***
Her neyse!
O,bu kitabı bir hukuk çalışması olarak ele almıştır...
Fakat başka çarpıcı bir tespit var:
Bu kitap, bizim tarihimizde ilk kez 1869-1876 yılları arasında Mecelle-i Ahkam-ı Adliye adıyla ve bir kurul tarafından hazırlanan ilk medeni kanunundan dört yüz yıl kadar önce kaleme alınmış olmasıyla da çarpıcı bir öneme sahiptir...
İnanılır gibi değil...
***
Bu büyük hukuk adamını, hala, bir şeyh olarak anmada neden ısrar edelim ki!
O,olsa olsa, günümüzün deyişi ile "büyük yargıç" olarak anılabilir...
Veya başka diğer pek çok meziyeti ile...
***
Bakınız ne demiş tam altı yüz önce?
Kime demiş?
Yargıçlara!
"Başkasının içtihadı ile hüküm vermek haramdır..."
"Mademki bir yargıç kendi reyinin, başkalarının fikir ve içtihadına değil, gerçeğe olduğuna kanidir; ona, kendi reyi ile hükmetmek vacip olur..."
***
"Ortaçağ'ın Aydınlık Sesi Edirneli Bir Bilge BEDREDDİN VE SOYLU YAŞAM ÖYKÜSÜ" adlı kitabı yayınlama noktasına taşımış olmaktan, yayınlamaktan ve bu bilgenin Edirneli boyutunu ortaya çıkarmaktan duyduğum onuru anlatamam...
Tekirdağ'dan gelen talep yönünde yaklaşık yüz kitap oralara gitti...
Onun, hukuk adamı yanını, günümüze bile örnek olacak biçimde öne çıkarıp güncelleşmesini sağlamış olmak, çok ayrı bir gurur...
***
Bedreddin'den söz etmeyi sürdüreceğiz; ama bakınız yargıçlara (elbette avukatlara) nasıl sesleniyor:
Yargıç, bir hukuk olayını incelerken, her şeyden önce, kendi hukuk bilgisi ve dünya görüşüne dayanmalıdır...
Başkalarını taklit etmemelidir...
Eğer hukuk, o yıllarda olduğu gibi imamların içtihatlarından meydana gelmiş ve uyulması gereken bir külliyat sayılırsa, maddi ve manevi baskının altında kalmaya mahkûmdur...
Evet!
Sayın yargı mensupları!
Bedreddin'le tanışmalı, onu okumalısınız...
***
Fakat biz, Bedreddin'i en güzel araştıranlardan biri olmanın yanında, bir hukuk adamı olarak da dikkate değer değerlendirmelerde bulunan Necdet Kurdakul'un şu cümleleriyle bitirmek isteriz...
O diyor ki:
"...Yargıtay kararları Yargıç'ın dünya ve hukuk görüşünün üstünde ve onu bağlayıcı bir niteliğe, kendiliğinden dönüşerek, hukukta bağımsızlık ve özgürlük ilkelerini ortadan kaldırmaktadır...
Bedreddin'in, 1413 yılında, on ay içinde hazırladığı Camü'ul Fusuleyn adlı eserinin birinci faslında, ileri sürmüş olduğu ve hukuk felsefesi yönünden, çok yüksek düşünceleri itibariyle, Türk hukuk sisteminde bir benzerinin olmadığını düşünüyoruz...
Eğer Bedreddin, bu yüksek düşünceleri kendisinden sonra gelenler tarafından işlenerek bilimsel yönden çalışmalar yapılmış olsa idi; bugün, Türk hukuk felsefesinin yokluğu nedeniyle bir yığın yabancı yasalar sömürüsü altında 'Hukuksal Bağımsızlığımızı kaybetmemiş olurduk..."
Ne dersiniz sayın yargı mensupları?
Sayın hâkimler, savcılar...
Sayın avukatlar...