Ayhan Tunca

BAŞARAN ULUSOY’A EDİRNE’DEN SELAM… AMA…

Ayhan Tunca

 
 
TÜRSAB adlı kuruluşun 18 yıllık Başkanı Başaran Ulusoy, ne denli içten söylendiğini bilemediğimiz bir duyuru yapmış durumda:
“Bırakacağım, yaşlandım, yoruluyorum…”
Gitmesini istemeyenlerin timsah gözyaşı döküp dökmeyeceği bilinmez; ama gölgesinde bir yerlere gelmiş olanlar, kalması için ısrarlı olacaklardır…
Aslında, bizim için de başarılı bir başkandır Başaran Ulusoy ve onu defalarca dinlemiş, iyi bir konuşmacı olduğunu vurgulamış ve bütün hükümetlerle iyi geçinmeyi bilen becerisinden bu köşede de, değişik vesilelerle, dem vurmuştuk…
Tunus dönüşü ise, önemli ölçüde silinmiş durumdaki, o yazıyı bulduk:
 
                                                                              TÜRSAB
Genel Merkez
TR/BU/GA                                                                                                                    İstanbul/24 Haziran 2004
 
Sayın Ayhan Tunca
EDİRNE
Sayın TUNCA,
23 Haziran 2004 Çarşamba günü Edirne’ye gerçekleştirmiş olduğumuz ziyaret esnasında Edirne ilimizin tanıtımına yönelik, Yönetim Kurulu Üyeme, Danışmanlarıma ve heyetimizde yer alan tüm
Temsilcilerimize göstermiş olduğumuz yakın ilgi, alaka ve sıcak misafirperverliğinizden dolayı en içten teşekkürlerimi sunarım.
Saygılarımla
TÜRKİYE SEYAHAT ACENTALARI BİRLİĞİ (TÜRSAB)
Başaran ULUSOY
Başkan
***
İşte ben bu yazıdan da cesaret almıştım o gece Başaran Ulusoy’un yanın giderek “size Edirne’den selam getirdim” demek için…
Gezimizin üçüncü günüydü ve Tunus Turizm Bakanı’nın da katıldığı bir protokol töreninde Tunus Türsab’ı ile dostluk imzaları atılmıştı…
Sonra?
Koynuma bez peçeteler sıkıştırarak soğuktan korunmaya çalıştığım gecenin akşam yemeği Royal Otel’in havuzu başında yenildi ki, gece boyunca Türk müziği de sunan ve bu arada Türkçe bir merhaba konuşmasıyla bizi selamlayan müzik grubunu dinledik…
Turizmcilerin neşesine başkan Ulusoy da katıldı…
Mutluydu…
Mutluyduk…
***
Bir ara bu güzelliğin de verdiği hava içinde yanıbaşında boş duran sandalyeye takıldım ve Ulusoy’a dedim ki:
“Sizi ve heyetinizi yaklaşık on yıl önce ben, oğlumla gezdirmiştik Edirne’de… Şehrimden size selam getirdim… O ziyaretinizde ETSO sizlere ev sahipliği yapmıştı ve dönemin başkanı ne yazık ki vefat etti…”
Rahmetli Bülent Alamut’u anmak gelmişti içimden…
“Yaa!” dedi Başaran Bey, üçte bir yan dönüşle, uzaklara bakarak…
***
Gerçekten de o günlerde çiçeği burnunda bir profesyonel rehber durumundaki oğlum Utku ile (o,çok övündüğüm, acente sahibi ve boş zamanlarda İngilizce, Türkçe rehberliği de yapmayı sürdüren gerçek bir turizmcidir şimdi) gezdirmiştik gelenleri…
Başaran Bey, çok az kalmıştı…
Fakat nasıl unuturum kİ
ETSO’dan heyecanla telefon eden sevgili kızımız Özlem:
“Hocam” demişti “TÜRSAB’la gelecek misafirlerimize verecek bir Edirne tanıtımımız yok.”
Binmiştik arabaya, hızlı bir tur ile önemli Edirne noktalarını fotoğraflamış, renkli teksirlere, renkli kapaklar yaparak tel zımbayla hazırlamış ve vermiştik…
O günlerde Ayhan Tunca’nın “Edirne’de Tarih, Kültür, İnanç Turu” adlı, şimdilerdeki satışı yaklaşık 20 bine ulaşan, o muhteşem Edirne kitabı yoktu henüz…
***
Peki, tepkisi nasıl mı sürdü o gece yanına usulca ve saygıyla iliştiğim Başkan’ın?
Valla, hiç hoşuma gitmedi…
Sanki “bir sen eksiktin” der gibiydi…
“Sonraki yıllarda da Edirne’ye birkaç kez geldim” şeklinde yanıt verdiği  “sonraları Edirne’ye gelmediniz” türündeki cümlemi anlayamamıştı… Çünkü ben “heyetle veya turizmcilerle gelişi” kastetmiştim…
On yıl kadar önce gelişlerinin Edirne’ye ciddi bir katkısı olduğunu yaşayarak görenlerden, en iyi yorumlayanlardan ve yazıya dökenlerdendim ki; bunun da bir bölümcüğünü söyledim kendisine…
Güldü…
Artistik bir kıpırdanışla, artık çek arabanı dercesine, sağa sola bakınmaya ve sanki birilerine laf atmaya başlayınca “kalk Ayhan hoca” dedim “bu arkadaş, yaşadığımız gecede verdiği o sıcak görüntülerin adamı değil, toz ol…”
Edirne deyince başka türlü ilgi göstereceğini ummuş, o teşekkür yazısını destekleyen davranış sergileyeceğini sanmıştım…
Edirneliler için de buradan seslenmek isterim:
Heey Başkan!
İş istemeye gelmedik sana! Derdimiz Allah’ın bir Edirne selamıydı…
Bursa’nın oğlu, İstanbul’un babası Edirne’den bir demet merhaba uzatmaktan başka ne olurdu ki niyetimiz!.
***
Sidi Bou’da, müthiş güzellikler içinde yediğimiz öğlen yemeği sırasında ayrı ve boş bir masaya oturuş nedenim, o günün gözlemlerini kâğıda dökmekti…
Derken, bu gezinin ikinci grubu olarak isimlendirenler de ve Tunus’a bizden bir gün sonra inenlerden üç-dört kişi, selamsız biçimde oturdular masaya…
Onlar, bu sektörün kalınları olarak isimlendirilenlerdendi…
Kasaba giyimli, çok konuşan biri “yahu” dedi “cemaatle namaz kılamadım…”
Sürdürdü:
 “Burda Müslümanlık ölmüş, oysa bir süre önce Kuzey Irak’ta Erbil’deydim, namaz vakti sokaklar boşalıverdi… Müs-Der Başkanı, benzer gezilerde haydi namaza diyor… Burada niye böyle değil…”
Bir garsonun ceketinden tuttu ve namaza gitti…
Giderken, şeriat vs. lafları geldi kulağıma…
Sonra geldikleri gibi selamsız sabahsız ayrıldılar masadan…
Hey büyük Allah’ım, dedim…
Turizm beklentileri nasıl da çok çeşitli…
 
***
 
Aaa!
Sonraki saatlerde ve eğlence gecesinde hep ortalarda, Başkan Ulusoy’un çevresinde gördüm bu beyi…
Gel de
şaşırıp, düşünme…
***
Sidi Bau mu?
Bütün evlerin dış cephesi sakız beyazı…
Evlerin bütün pencere kanatları ve kapılar mavi…
Beyaz, yaz güneşinden; mavi, haşerattan koruyor evleri…
Tunus Cumhurbaşkanlığı’nın köşkü burada…
Burası Unesco’nun koruması altında…
Sidi Bau’nun kim olduğuna ve neyi anlattığına gelirsek…
O,bir yanıyla bizim Mevlana’mız, diğer yanıyla Evliya Çelebi’miz…
Sevgili rehberimize sordum; türbesi, son derece bakımsızmış…
Bu olmadı Tunus!
Yakıştıramadım sana!
***
Sidi Bou Said şehri için, bir dergide (ondan ilerde söz edeceğim) şu notları paylaşmalıyıız:
“…deniz kıyısında, yemyeşil, tüm evler ve binalar bembeyaz, panjurları mavi…Bodrum’u andırıyor…Ama mukayese edilemeyecek kadar temiz,bakımlı,estetik…
Gerard Depardeu,Sophie Merceou, Alain Delon gibi Fransız yıldızlarının aristokrat tabakanın ve sanatçıların evleri Bidi Bou Said’de…”
***
Bizi, Masıon du Baron D’erlenger’in muhteşem konağına da götürdüler…
Burada bir müzik dünyası, akıllara durgunluk veren estruman koleksiyonu var…
Anlatmak zor; görmek gerek…
 

Yazarın Diğer Yazıları