
92--w.3-İBN HALDUN KONUŞUYOR:'BİTKİLERİN EN GELİŞMİŞİ HURMA VE ÜZÜMDÜR'
Ayhan Tunca
Durdu Bedreddin...
Nefes aldı derince...
Gözleriyle taradı şöyle bir dinleyicilerini...
Bu duraklamayı fırsat saydı İbn Haldun ve giriverdi söze:
"Evet... Biz de, varlıkların madenlerden başlayarak, yavaş yavaş ve benzeri görülmemiş şekilde tabaka tabaka yaratılmış olduğunu görmüşüzdür.
Maden, bitki ve hayvanların bileşiminde ayni elementlere rastlamaktayız.
Madenin en gelişmiş türü, bitkinin en ilkel türüne, bitkinin en gelişmiş türü de hayvanın en aşağı türüne çok yakındır...
Hayvanın en gelişmiş türü ise, insanın ilkel türüne yakındır.
Bu konuda örnek vermek mümkündür...
Madenler, hep bilmekteyiz ki, tohumsuz yetişir.
Tohumsuz yetişen bitkiler de vardır...
Bitkilerin en gelişmişi ise, hurma ve üzümdür; onlar hayvanların en ilkeli sayılan, inci sedefi ile salyangoza yakındırlar.
Nitekim usta araştırmalarımız kesinlikle ortaya koymuşlardır ki, bu hayvanda, salt dokunma ve yoklama dokuları vardır ve diğer duyular gelişmemiştir.
Sözünü ettiğimiz bitkiler bu hayvan türüne girmeye elverişlidir. Sorunu böyle ele aldığımız zaman, bu hayvanlar arasındaki bileşiklik söz konusu olmaktadır.
Ve bu türlerin, kendi ailelerindeki en gelişmiş olanı, kendinden daha gelişmiş hayvan türünden en ilkelinin biçimine girmeye elverişlidir.
İşte, Bedreddin kardeşimizin sözünü ettiği ve doğal gelişim diye çok güzel adlandırdığı kural böyle meydana gelmiştir."
Bir sessizlik oturmuştu dinleyenlerin üstüne ki, hemen belirtelim; dinleyiciler, orada üçer beşer toplanan öğrencilerin oluşturduğu bir kalabalıktı artık.
İbn Haldun ara vermeden sürdürdü:
"Ve hayvan türünün en gelişmişi, giderek düşünce sahibi insanın yükselmesine kadar yükselmiştir. Örneğin, maymun ve şebek gibi... Bazı hayvanlar anlayış ve duyuları bakımından, insan ortamına yükselmişlerse de, fikir ve düşüncede ayni yüceliğe ulaşamamışlardır...
İşte bu hayvanlarda, insanın en ilkel olanı başlamıştır."
Bedreddin, elinde olmaksızın kıpırdadı ve söze girdi...
w.5-"İNSAN DEDİĞİMİZ YARATIK DEĞİŞE DEĞİŞE BU GÜNLERE GELŞMİŞTİR"
İbn Haldun'un, aralıksız sürdürdüğü konuşmasının bir yerinde söze giren Bedreddin:
"Evet! Bizim söylemek istediğimiz de bu...
Ustamız, gerçek bir bilgine yakışanı yaptı ve bu bilgin, söyledikleriyle, alışkanlıklarımızı, inançlarımızı yıkan bir değerlendirme yaparak kanıtlar getirmiş oldu!
İnanıyoruz ki; insan dediğimiz yaratık, ancak bu değişikliklere uğraya uğraya, günümüze varabilmiştir...
Buradan hareket ederek, doğal yoksunlukları ya da fazlalıkları da eklersek, kimi bölgelerin gelişmişliği yanında bazı bölgelerin neden ilkel kaldığını da açıklama yoluna girmiş olabiliriz!" dedi.
Ama bir saniye bile ara vermemişti ki, bu kez yeniden İbn Haldun aldı sözü:
"Tam da dediğiniz gibi...
Yunan'ın, Roma'nın gelişmişliği, hatta Yunan filozofların bizden daha ilerde bir biçimde bilgileri kurallara bağlamış durumda olmalarını da ayni nedenle açıklayabiliriz...
Doğa kuralları orası için verimli olmuş; insanlar erken gelişmişler... Buna tartışma olanaklarını da katınca, ufukları açılmış ve gelişme sürecine girmişler..."
***
Üç kişi arasında başlayan bu küçük söyleşi, İbn Haldun'un gelmesiyle büyümüş, ateşlenmişti...
Öğrenciler öyle bir kaptırmışlardı ki kendilerini; konuşmacıların söyledikleri, her sözcük, büyüleyiciydi onlar için...
İlk kez böylesine yeni, çok farklı, çarpan ve şaşırtan şeyler duymaktaydılar.
Konuşmacıların biri bitirmeden diğeri alıyordu sözü...
Bedreddin sürdürdü bu kez:
"Nitekim bu bilgiler bizim için, yola çıkılması gereken başlangıç niteliğindedir...
Ustamızın da derin bir görüşle belirttikleri gibi, bizler ancak, söylenmişlerin üstüne yeni bir şey ekleyebildiğimizde, gelişmeden bahsetme hakkını kazanmış olabiliriz."