'Yaş geçtikçe kansere yakalanma oranı da artıyor'
Tüm dünyayı etkisi altına alan Kovid-19 salgınının gölgesinde kalan kanser, çağımızın en önemli hastalığı olmaya devam ediyor. Dünyada her yıl 10 milyona yakın can alan kansere karşı farkındalık oluşturmak amacıyla 4 Şubat Dünya Kanser Günü olarak kutlanıyor. Trakya Üniversitesi (TÜ) Tıp Fakültesi Genel Cerrahi Anabilim Dalı Öğretim Üyesi Prof. Dr. Atakan Sezer, salgınla mücadele döneminde de kontrollerin aksatılmaması ve geç kalınmaması gerektiğine dikkat çekti.
Kanserden korunmada 3 önemli faktör olduğunu aktaran Prof. Dr. Atakan Sezer, bunların risk faktörlerinden uzak durmak, kontrolleri aksatmamak, taramalara katılmak ve beslenmeye özen göstermek olduğuna değindi.Dünyada her yıl 9 milyonun üzerinde insanın kanserden hayatını kaybettiğini ifade eden Prof. Dr. Atakan Sezer, bu sayının her geçen gün arttığını belirtirken, kansere bağlı ölümlerin yüzde 70’inin ise az gelişmiş ülkelerde görüldüğünü söyledi.
“Yaş geçtikçe kansere yakalanma oranı da artıyor”
Kanser ölümlerinde her 3 kişiden birinin obezite, yetersiz fiziksel aktivite, düzensiz beslenme, radyasyona maruz kalma, alkol ve sigara kullanımı gibi nedenlere bağlı olarak gerçekleştiğinin altını çizen Prof. Dr. Sezer, bu faktörlere dikkat edilmesi gerektiğini aktardı.
“Kanserlerin yüzde 30’u ile yüzde 50’si önlenebilir nedenlerle oluyor”
Kansere bağlı ölümlerin 5 sebebinin aslında önlenebilir etkenler olduğunu dile getiren Prof. Dr. Sezer; “Kanserlerin yüzde 30’u ile yüzde 50’si önlenebilir nedenlerle oluyor. Risk faktörlerinden uzak durmak, erken teşhis, tarama yöntemleri, hayat tarzı değişikliği ile beraber uzman hekimlerle birlikte sağlık kontrollerimizi yaptırdığımız takdirde kansere yakalanma riskini azaltabiliriz. Eğer kansere yakalandıysak da bunu çok erken teşhis edip tedavi edebiliriz. Günümüz modern kanser tedavisindeki en önemli etkenler bunlardır” dedi.
Risk faktörlerinden uzak durmak, önleyici yöntemlere karşı bilgili olmak ve bu dönemde uzman hekimler tarafından takip edilmenin kanserin yayılmasını önlemede büyük önem taşıdığını belirten Prof. Dr. Sezer, görüntüleme yöntemleri, taramalar ve muayenelerle kanserin önüne geçilebileceğini söyledi.
“Hazırlıklı olmadığımız konuda bu 9 ay içerisinde oldukça bilgi sahibi olduk”
Kovid-19 salgın döneminde kontrollerin aksatılmaması gerektiğine değinen Prof. Dr. Atakan Sezer; “11 Mart tarihinden itibaren salgınla mücadele süreci devam ediyor. 1918’de İspanyol gribinden sonra yaklaşık 103 yıldan beridir hiç böyle bir durum yaşanmamış. Bu konuda hazırlıklı değildik ve ne olacağını da bilmiyorduk. Biz Türk hekimleri olarak meme kanserinde ne yapılması gerektiği konusunda bir kılavuz yazdık ve bunu yayınladık. Bu ülkemizde ilk yapılan bir şeydi. Tiroit hastalıklarında ve tümörlerinde yapılması gerekenler konusunda ise dünyadaki tüm tiroit cerrahlarıyla beraber bir makale yazdık. Aslında hazırlıklı olmadığımız konuda bu 9 ay içerisinde oldukça bilgi sahibi olduk. Hekimler olarak da akademisyenler olarak da öğrenmeye başladık” ifadelerine yer verdi.
“Salgında, kanser tedavisinde gecikmiş vakalar gördük”
Salgınla yaşamayı öğrenmek gerektiğini belirten Prof. Dr. Sezer; “Bu süreçte hastanelere gitmeden olmayacaktır. Burada tedavileri aksatmamak adına önemli olan şey tedbiri elden bırakmamaktır. Maske, hijyen ve sosyal mesafe kurallarına uyarak kanser taramalarını yaptırmalı ve muayenelerine gidilmelidir. Bu dönem içinde özellikle kadınlarda kanser tedavisinde gecikmiş vakalar gördük. Memesinde kitleyle gelen bir hastaya ne zaman belirti gösterdi diye sorduğumuz zaman 4 ay önce çıktı diyor. Neden gelmedin diyoruz, salgın var cevabını alıyoruz. Eğer önlem alınmadan muayene ve tedavi yapılsaydı tüm doktorlarının ve sağlık personelinin ölmesi gerekirdi. Hastalarla en çok muhatap olan kişiler olarak salgın dönemi dahi olsa kanser taramaları, kontrollerin ihmal edilmemesi gerekir. Bazı durumlarda hastalarımız bize danıştığı zaman hastaneye gelmenize gerek yok diyoruz. Ama rutin kontrollerin mutlaka yapılması gerekir” şeklinde açıklamada bulundu.
“Aile hikâyesi de önemli faktörlerdendir”
Yaş ilerledikçe meme kanserinin arttığına dikkat çeken Prof. Dr. Sezer; “Bir kadının yaşamı boyunca meme kanserine yakalanma oranı yüzde 12’dir. 70 yaşına kadar yaşayan kadınlardan 8 tanesinden birisi meme kanserine yakalanma ihtimali vardır. Meme kanserinde kadın olmanın yanı sıra aile hikâyesi de önemli faktörler arasındadır. Ailesinde meme kanseri olan bir kadının çocuklarında da bu duruma rastlama oranı artıyor. Bunlar rastlantısal meme kanserleridir” dedi.
Bunun yanı sıra bir de kalıtsal meme kanseri olduğunun altını çizen Prof. Dr. Sezer, bu kanser çeşidinin de aileden miras kalan bir durum olduğunu aktardı.
“Aileden miras kalan hastalıklar da vardır”
Meme kanserlerinin yüzde 15’inin kalıtsal durumdan oluştuğunu ifade eden Prof. Dr. Sezer;
“10 meme kanserinden 1’isi aslında kalıtsal diyebiliriz. Bu da bize aileden miras kalmasıdır. Miras kavramı her zaman para olarak algılanmamalı, bazen kötü miraslarda vardır bu da hastalıklardır. Meme kanserine neden olan bazı genler var. Bu genleri üniversitemizde test edebiliyoruz. Ailesinde, yakınlarında meme kanseri olan kadınlara genetik danışmanlık veriyoruz” dedi.
Kanser tedavisinde en büyük amacın ya oluşumu engellemek ya da erken teşhis olduğunu söyleyen Prof. Dr. Sezer, risk azaltıcı cerrahinin bu manada kalıtımsal meme kanseri sendromuna sahip olan kadınlarda hadise oluşmadan engellemek olduğuna değindi. Yapılan araştırmalara göre erkeklerde en çok akciğer, kadınlarda ise meme kanseri görülüyor.
Özlem Ceylan