'O yer Edirne olmalıdır'

Gazetemiz köşe yazarı ve Araştırmacı Ayhan Tunca, "Bedreddin Edirnelidir ve eğer mezarı nakledilecekse o yer Edirne olmalıdır" dedi.

'O yer Edirne olmalıdır'
TAKİP ET Google News ile Takip Et

 
Yerel Tarih Grubu’nun davetlisi olarak Halk Kütüphanesinde Bedreddin’i anlatan Ayhan Tunca’yı dinleyenlerden pek çoğu “Edirne ile ilişkisini ilk kez bu vesileyle duyduk” dediler…
Yerel Tarih Grubu’nun bu sezondaki ilk toplantısında konuşan Ayhan Tunca, Bedreddin’in dedesi Selçuklu Sultanı Üçüncü Alaeddin’in kardeşi Abdülaziz’den başlayan bir yaşam öyküsü sundu.
Video gösterisiyle de desteklenen konuşmada, Bedreddin’in dünyaya geldiği, o yıllarda bir Edirne köyü olan Simavna ve dört yaşlarında ailece taşındıkları Edirne’deki çocukluk yılları ile 1382 yılında Edirne’den ayrılışı ve uzun yolculuklarında yaşadıkları aktarıldı.
Bu yolculukta Bursa’da İbn Arabi’yi en anlaşılır biçimde anlatabilen biri olarak ta övgüler aldıktan sonra kendisine Mahmut adından sonra “Ay” anlamına gelen Bedreddin adının nasıl verildiğinin de konu edildiği sunum içinde özetle şu konulara değinildi:
“Bedreddin, Kahire’de Ahlati ile tanıştıktan sonra felsefi anlamda adeta bir deprem yaşadı ve bütün düşünce dünyası değişti… Edirne’ye 1407’de döndükten bir süre sonra ünlü Fetret Dönemi padişahlarından Musa Çelebi,Bedreddin’i Edirne’de Kadıasker olarak görevlendirdi… Çelebi Mehmet kardeşi Musa’yı öldürdükten ve yerine geçtikten sonra Bedreddin’i İznik’e sürdü…Aydın’da isyan eden mürüdi Börklüce’nin çarmıha gerilerek İkinci Murat tarafından öldürülmesi sonrasında bunu duyan Bedreddin,kaçarak ayrıldığı uzun bir yolculuktan sonra Deliorman’a gidecek ve bu bölgedeki Türkmenlerin desteğini alarak isyan edecektir… Bir tuzakla ele geçirilen Bedreddin,Serez’de Çelebi Mehmet’in huzurunda çırılçıplak asılır… O noktada konuşulan şu karşılıklı deyişler hala anlatılır:
Padişah: “Ne o,rengin niye sarardı?”
Bedreddin: “Güneşte batarken sararır…”
Bedreddin’in 50’ye yakın eseri olduğundan bahsedilse de ancak dokuzuna ulaşılmıştır ki;bunlardan Varidat ile Camü’ül Fusuleyn ayrıca önemlidir…
Camül’ü Fusuleyn,Osmanlı’da 1860’lı yıllarda yazılan ve ilk Medeni Kanun olarak bilinen Mecelle’den neredeyse 350 yıl önce Bedreddin tarafından kaleme alınan bir kanun kitabıdır…
En önemli eseri ise Varidat’tır ve bu kitapta;cin,peri,cennet,cehennem,ahret,oruç vs.türünde, dini konulara farklı yaklaşımları dile gelmiştir.
Asıldıktan altı yıl sonra 1924 mübadilleriyle İstanbul’a getirilen kemikleri yaklaşık yirmi yıl Sultan Ahmet Camii haziresinde kalmış,daha sonra Topkapı Müzesine konulmuş ve neredeyse otuz sekiz yıl sonra da Çemberlitaş’ta İkinci Mahmut’un türbesi bahçesine gömülmüştür.
Mezarı için başka yere götürülme çalışmaları hep gündemde tutulmaktadır,ancak eğer böyle bir şey söz konusu olacaksa en doğru yer Edirne’dir ve bu konuyu takip ederek bir sonuca bağlamada Edirnelilere görev düşmektedir…
Bedreddin,bazıları için komünizmin ateşini Anadolu’da yakan ilk halk hareketi kahramanı,bazılarına göre halk lehine bir toplumsal düzen getirmeyi amaçlayan reformisttir…
Başka bazı araştırmacılar onun dine karşı gelen bir zındık olduğunu belirtirken,yine bazıları, bütün dini itirazlarını din başlığı altında yaptığını ve bir Sünni olarak öldüğünü yazar…
Başka yazılarda da onun dinlerin kardeşliğini savunmak gibi o yıllarda cesaret edilemeyen konuları ele aldığını,asıl amacının Osmnlı’nın kendisine değil hanedanlık biçiminde sürüp giden devlet düzenine karşı olduğunu belirtir…”