'Köşe dönmeciliğini kurumsallaştırdı'
Saadet Partisi İl Başkanı Ali Erhan Demirkıran, il binasında düzenlediği basın toplantısında 24 Ocak 1980'de alınan kararlarının köşe dönmeciliğin kurumsallaşması sonucunu doğurduğunu iddia etti.
Saadet Partisi İl Başkanı Ali Erhan Demirkıran, il binasında düzenlediği basın toplantısında 24 Ocak 1980'de alınan kararlarının köşe dönmeciliğin kurumsallaşması sonucunu doğurduğunu iddia etti.
24 Ocak 1980 tarihinde alınan ekonomik kararların, 12 Eylül 1980 darbesi ile uygulanmaya sokulduğunu belirterek, bu iki olayın dosyalarının birleştirilerek ele alınması gerektiğini söyledi.
Demirkıran, 24 Ocak 1980 ekonomik kararlarının günümüze yansımalarından çeşitli örnekler verdi. 24 Ocak kararlarının IMF patentli olduğunu ifade eden Demirkıran, 24 Ocak, 12 Eylül, 28 Şubat ülke ekonomisinin yıkımına giden yolda etkili olan zincirleme halkasını olduğunu ve bu zincirin devamının da AKP Hükümeti olduğunu söyledi.
Demirkıran, şunları kaydetti: "24 Ocak 1980 kararlarının yıldönümünde bulunuyoruz. Bundan tam 32 yıl önce ekonominin dışa açılması ve liberalleşme yaldızlı sözleriyle çok önemli ekonomik kararlar alınmıştı. Bu günümüzü en çok etkileyen, yaşadığımız sıkıntıların önemli sebeplerinden olan bu kararlar nasıl sonuçlar getirdi? Bu kararların yürütülebilmesi için sekiz ay sonra da 12 Eylül 1980 Askeri darbesi yapıldı. Bugün 12 Eylül darbesi sorgulanıyor. Ama 24 Ocak 1980 kararları sorgulanmıyor. Saadet Partisi olarak 24 Ocak'ın da mutlaka sorgulanması gerektiğine inanıyoruz. Çünkü eğer 12 eylül askeri darbesi olmasaydı, 24 ocak kararlarını uygulama imkanı olmayacaktı. Birbirini tamamlayan bu olayların tabiri caizse dosyalarının birleştirilmesi lazım.
Türkiye'nin dışa bağımlılığında en önemli adımlardan biri 24 Ocak 1980 ekonomik kararlarıdır. IMF direktifleriyle hazırlanan, bu kararlarla Türkiye, tek taraflı olarak yabancı sermayeye açıldı. Kendi ayakları üzerinde durma mücadelesi veren sanayimiz, beslenip semirtilen dünya devleri karşısında nasıl dayanabilir, diye düşünülmedi. Yerli üretimimiz, sanayimiz bir manada boğduruldu.
24 Ocak kararları yolsuzluğun, usulsüzlüğün, köşe dönmeciliğin kurumsallaşması sonucunu doğurdu. Değerler tahrip oldu.'Benim memurum işini bilir' dendi. 'Hak'tan, 'adalet'ten nasiplenmemiş kapitalist ekonomi modeliyle yüz yüze gelen toplumumuz, cüzdan ile vicdan arasında sıkıştırıldı. Çıkarcı, menfaatçi bir insan tipi özendirildi. Ahlaklı, namuslu, vicdan sahibi insanlar sahnenin dışına itildi. Borçların faizlerini ödeyebilmek, borçları çevirebilmek için borç almayı, başarı gibi sunan iktidarlara mahkûm edildik.
ÇİKİTA MUZ YEMEK GELİŞMEMİZİN İŞARETİYDİ!.
24 Ocak kararlarının sonucunda toplumsal barış zedelenmiş, gelir dağılımı bozulmuş ve ülkemizin ithalat cenneti olmasının önü açılmıştır.
24 Ocak kararlarının ardından bazı sembol cümleler, yaldızlı kavramlar kullanıldı. Dediler ki bu kararların ardından dünyaya açıldık ve artık Anamur muzuna mahkum değildik! Çikita muz yemek gelişmemizin işaretiydi!. Tekelin yerli sigarası yerine yabancı kartellerin sigarasından bir nefes çekip, dumanını salınca, kalkındık, zannettik. Hele bulundurulması serbest hale gelen doları, markı cebimize koyunca hiçbir eksiğimiz kalmıyordu. Bu kararlar kalkınma hamlesi gibi kamuoyuna sunuldu.
Aradan geçen 32 yılda neler oldu diye dönüp baktığımızda görüyoruz ki ne yerli muz kaldı ne yerli üretim kaldı. Ne tekel kaldı ne yerli sigara kaldı, ne de cebimizde yabancı para kaldı. Şimdi serbest ama yok. Cebimizde sadece borçlanma aracı kredi kartları kaldı. Sebebi, kanımızı canımızı emen, IMF patentli 24 Ocak kararlarıdır.
BİRBİRİNİ TAMAMLIYORLAR
24 Ocak, 12 Eylül, 28 Şubat ... Bunlar birbirlerinin devamı olan unsurlardır. Ülkemizin maddi ve manevi kaybına sebep olmuşlardır. 28 Şubat olmasa AKP diye bir parti de olmayacaktı. 28 Şubat'ın bir ürünü olan AKP, bize benzediği için milletimiz yanıltılarak iktidara getirildi.
24 Ocak kararları ve Kemal Derviş kanunları ve bu Derviş kanunlarını harfiyen uygulayan AKP hükümeti. Aslında bir zincirin halkaları gibi birbirini tamamlıyorlar.
GÜCÜMÜZÜ ZAYIFLATMAKTADIR
Sonuç olarak tarımda hayvancılıkta, sanayide ve ticarette mutlaka milli, ulusal düşünülmelidir. Eğer ekonomik olarak sahada yoksanız siyasi olarak ta yok olursunuz. Dünya globalleşiyor, küresel bir köy oluyor masallarıyla bizim pazarlarımızı ele geçirenlerin oyununu bozmalıyız. IMF, Dünya Bankası, Dünya ticaret örgütü, Avrupa Birliği değişik yollardan ülkemizin elini kolunu bağlamaktadır. Onların yap dedikleri, bizim bünyemizi bozmakta, gücümüzü zayıflatmaktadır. Yaşanabilir bir Türkiye'nin kurulması için milli düşünen ve ülke çıkarlarını her şeyin önünde gören Saadet Partisinin mutlaka yeniden göreve gelmesi tek kurtuluş yoludur."
24 Ocak 1980 tarihinde alınan ekonomik kararların, 12 Eylül 1980 darbesi ile uygulanmaya sokulduğunu belirterek, bu iki olayın dosyalarının birleştirilerek ele alınması gerektiğini söyledi.
Demirkıran, 24 Ocak 1980 ekonomik kararlarının günümüze yansımalarından çeşitli örnekler verdi. 24 Ocak kararlarının IMF patentli olduğunu ifade eden Demirkıran, 24 Ocak, 12 Eylül, 28 Şubat ülke ekonomisinin yıkımına giden yolda etkili olan zincirleme halkasını olduğunu ve bu zincirin devamının da AKP Hükümeti olduğunu söyledi.
Demirkıran, şunları kaydetti: "24 Ocak 1980 kararlarının yıldönümünde bulunuyoruz. Bundan tam 32 yıl önce ekonominin dışa açılması ve liberalleşme yaldızlı sözleriyle çok önemli ekonomik kararlar alınmıştı. Bu günümüzü en çok etkileyen, yaşadığımız sıkıntıların önemli sebeplerinden olan bu kararlar nasıl sonuçlar getirdi? Bu kararların yürütülebilmesi için sekiz ay sonra da 12 Eylül 1980 Askeri darbesi yapıldı. Bugün 12 Eylül darbesi sorgulanıyor. Ama 24 Ocak 1980 kararları sorgulanmıyor. Saadet Partisi olarak 24 Ocak'ın da mutlaka sorgulanması gerektiğine inanıyoruz. Çünkü eğer 12 eylül askeri darbesi olmasaydı, 24 ocak kararlarını uygulama imkanı olmayacaktı. Birbirini tamamlayan bu olayların tabiri caizse dosyalarının birleştirilmesi lazım.
Türkiye'nin dışa bağımlılığında en önemli adımlardan biri 24 Ocak 1980 ekonomik kararlarıdır. IMF direktifleriyle hazırlanan, bu kararlarla Türkiye, tek taraflı olarak yabancı sermayeye açıldı. Kendi ayakları üzerinde durma mücadelesi veren sanayimiz, beslenip semirtilen dünya devleri karşısında nasıl dayanabilir, diye düşünülmedi. Yerli üretimimiz, sanayimiz bir manada boğduruldu.
24 Ocak kararları yolsuzluğun, usulsüzlüğün, köşe dönmeciliğin kurumsallaşması sonucunu doğurdu. Değerler tahrip oldu.'Benim memurum işini bilir' dendi. 'Hak'tan, 'adalet'ten nasiplenmemiş kapitalist ekonomi modeliyle yüz yüze gelen toplumumuz, cüzdan ile vicdan arasında sıkıştırıldı. Çıkarcı, menfaatçi bir insan tipi özendirildi. Ahlaklı, namuslu, vicdan sahibi insanlar sahnenin dışına itildi. Borçların faizlerini ödeyebilmek, borçları çevirebilmek için borç almayı, başarı gibi sunan iktidarlara mahkûm edildik.
ÇİKİTA MUZ YEMEK GELİŞMEMİZİN İŞARETİYDİ!.
24 Ocak kararlarının sonucunda toplumsal barış zedelenmiş, gelir dağılımı bozulmuş ve ülkemizin ithalat cenneti olmasının önü açılmıştır.
24 Ocak kararlarının ardından bazı sembol cümleler, yaldızlı kavramlar kullanıldı. Dediler ki bu kararların ardından dünyaya açıldık ve artık Anamur muzuna mahkum değildik! Çikita muz yemek gelişmemizin işaretiydi!. Tekelin yerli sigarası yerine yabancı kartellerin sigarasından bir nefes çekip, dumanını salınca, kalkındık, zannettik. Hele bulundurulması serbest hale gelen doları, markı cebimize koyunca hiçbir eksiğimiz kalmıyordu. Bu kararlar kalkınma hamlesi gibi kamuoyuna sunuldu.
Aradan geçen 32 yılda neler oldu diye dönüp baktığımızda görüyoruz ki ne yerli muz kaldı ne yerli üretim kaldı. Ne tekel kaldı ne yerli sigara kaldı, ne de cebimizde yabancı para kaldı. Şimdi serbest ama yok. Cebimizde sadece borçlanma aracı kredi kartları kaldı. Sebebi, kanımızı canımızı emen, IMF patentli 24 Ocak kararlarıdır.
BİRBİRİNİ TAMAMLIYORLAR
24 Ocak, 12 Eylül, 28 Şubat ... Bunlar birbirlerinin devamı olan unsurlardır. Ülkemizin maddi ve manevi kaybına sebep olmuşlardır. 28 Şubat olmasa AKP diye bir parti de olmayacaktı. 28 Şubat'ın bir ürünü olan AKP, bize benzediği için milletimiz yanıltılarak iktidara getirildi.
24 Ocak kararları ve Kemal Derviş kanunları ve bu Derviş kanunlarını harfiyen uygulayan AKP hükümeti. Aslında bir zincirin halkaları gibi birbirini tamamlıyorlar.
GÜCÜMÜZÜ ZAYIFLATMAKTADIR
Sonuç olarak tarımda hayvancılıkta, sanayide ve ticarette mutlaka milli, ulusal düşünülmelidir. Eğer ekonomik olarak sahada yoksanız siyasi olarak ta yok olursunuz. Dünya globalleşiyor, küresel bir köy oluyor masallarıyla bizim pazarlarımızı ele geçirenlerin oyununu bozmalıyız. IMF, Dünya Bankası, Dünya ticaret örgütü, Avrupa Birliği değişik yollardan ülkemizin elini kolunu bağlamaktadır. Onların yap dedikleri, bizim bünyemizi bozmakta, gücümüzü zayıflatmaktadır. Yaşanabilir bir Türkiye'nin kurulması için milli düşünen ve ülke çıkarlarını her şeyin önünde gören Saadet Partisinin mutlaka yeniden göreve gelmesi tek kurtuluş yoludur."