Dünyaca tanınmış bilim adamı T.Ü.'ye rektör adayı
Prof. Dr.Ahmet Sınav, Trakya Üniversitesi'ne rektör aday adayı olarak değil, dünya çapında ün kazanmış, çok önemli başarılara imza atmış bir isim olarak biliniyor.
Bu başarılı
Trakya Üniversitesi rektörlük seçimlerine çeyrek kala, Prof.Dr.Ahmet Sınav aday adaylığını geçtiğimiz hafta açıkladı. Aylardır kulislerde kulaktan kulağa, Prof. Dr.Ahmet Sınav'ın, T.Ü.Rektörlüğüne en güçlü aday isim olabileceği konuşuluyordu. Sınav, kulislerdeki söylentileri haklı çıkartarak, aday adaylığını açıkladı.
Prof. Dr.Ahmet Sınav, Trakya Üniversitesi'ne rektör aday adayı olarak değil, dünya çapında ün kazanmış, çok önemli başarılara imza atmış bir isim olarak biliniyor.
Bu başarılı ismi daha yakından tanımak, sizlere tanıtmak istedik.
HAYAT ÖYKÜSÜ
Çok da kesin olmamakla birlikte, 1961 yılında 1500 rakımlı olan Toroslar'ın batı ucunda Denizli-Burdur sınırındaki bir dağ köyünde doğdu. Babası köyün imamı-aynı zamanda atları var. Seyyar manifaturacılık yapmakta. Annesi köyün terzisi. "Annem kendi başına öğrenmiş terzilik yapmayı. Köyün meydanına yakın bir evimiz var. Kışın kar yağar. 1 metreye yakın kar birikirdi. Küreklerle köy meydanına yol açılırdı." diyor.
Sınav, unutamadığı 2 tane öğretmeninden bahsediyor, "Biri vefat etti. Hala görüştüğüm hocam şu an Antalya'da yaşıyor İsmet Özdemir diye. Bir gün olsa da elini öpsem. O kadar güzel insandı ki." diyor. Ahmet Sınav, İsmet hocası ile anısını şöyle anlatıyor; "İsmet hocam babama, babamın dindar yönünü de biliyordu. 5-6 yaşlarındayım. Bir köy düğününde. Hayal meyal hatırlıyorum. Babama 'Ömer hoca, Senin çocukların zeki, bu çocukları eğer okutmazsan Allah sana sorar' deyince, Babam zaten bizi okutacaktı ama işin içine Allah korkusu girince, biz oradan kalktık. Denizliye geldik."
Prof. Dr.Ahmet Sınav, Denizli'deki yaşam öyküsünü şu şekilde anlatıyor; "Denizli'ye ilk geldiğimiz günü çok iyi hatırlıyorum. Herkes siyah önlüklü, törenler var. O gün 10 Kasım, yıl 1968.. Hayatımda ilk kaçırdığım 10 Kasım töreni olduğu için o günü çok iyi hatırlıyorum. Okula biraz erken başlamışım, ilkokul 2.sınıfa gidiyorum.
Denizli'de ilkokul-ortaokul-lise bitti. Bu arada ben hem okuyor hem de babama yardım ediyordum. Babam manifaturacıydı Denizli merkezde Kaleiçi'nde. Babamın küçük bir dükkânı vardı. Kaleiçi Denizli'nin alışveriş merkezi gibiydi o zamanlar. Hala da eski tarihi dokusunu koruyarak hala manifaturacılık için önemli bir merkezdir.
Biraz büyüyünce (lise), tabi o zamanlar nakitle alışveriş yapılmıyor, senetle falan alışveriş yapılıyor. Babam bir araba almıştı, çevre köyleri falan dolaşırdı. Bende şoförle birlikte liseden boş kalan zamanlarımda gider mal satardım.
Tabi sıra geldi üniversite sınavına. Üniversiteye, tek sınavla alınıyordu. Çok fazla bilmek gerekmiyordu. Zeki insanlar kazanabiliyordu. Genel yetenek bölümü vardı. Bende nitekim böyle bir durumda 536 puanla Ankara Tıp fakültesini kazandım. 12 Eylül öncesi sene 1978. malum tabi o zamanlar siyasi öğrenci hareketleri, her gün onlarca kişi öldürüyor.
Çok iyi hatırlıyorum kayıt yaptıracağımız zaman, bir grup öğrenci karşı grup öğrencilerin kayıt yaptırmaması için Ankara Tıp Fakültesi yanında ki üst geçide bombalı pankart asmışlardı. Bizim gözümüz korktu tabi. Malum paramızda belli, kısıtlı. Abim dedi ki asker olmak ister misin? Tabi dedim."
Küçük yaştan beri pilot olma hayaliyle yaşayan Sınav, aile büyüklerinin de onayıyla, askeri okula, havacılık bölümüne giriyor.
Bir fiil 19 yıl askeri üniformayı giyen Sınav, Tıp Fakültesinden mezun olmasına yakın zamanda GATA'da Necati Kölan Paşa ile tanışmasının ve hayatının o dönemini şu sözlerle anlatıyor: "Tıp Fakültesi'nden mezun olacağım son senelerde benim hayatımı değiştiren kişi, rahmetli geçen yaz öldü Necati Kölan Paşa oldu. Hatta Rektör Enver Hoca'nın da cerrahideki hocasıdır. Onunla biraz ilginç bir tanışmamız oldu. Ben sosyal bir insandım. Gülhane'de öğrenci kol hareketleri falan başlattım. Resim kulübü, folklor kulübü kol faaliyetleri yapıyordum. Tüm general Necati Kölan Paşa'da severdi beni. Bir öğrenci yemeğinde sordu bana sen ne ihtisası yapmak istiyorsun diye. Bende dedim anatomi ihtisası yapmak istiyorum. Necati Kölan Paşa, şaşırdı. Sebebini sordu. Dedim ki hocam, Frank Nagle bilir misiniz dedim. Adam tıp doktorluğunu bırakmış, tıp ressamı. Bir anlamda tıp haritası yaratmış adam. İşte dedim bende bu adamın yaptığını yapmak istiyorum dedim. Benimde resim çizdiğimi biliyorsunuz. Bende bu adamın yaptığı işi Türkiye'de başarmak istiyorum. Böyle bir idealim var. Necati Kölan Paşa, kalktı heyecanlandı, işte idealistlik budur dedi.
Kölan Paşa beni destekledi. Hatta özel izin çıkardı, hemen ihtisasa başladım. Hacettepe'de ihtisas yaptım. Hacettepe'de tıp da bir numara, bunda kimse kırılmasın.O zamanlar hem Ankara Tıp'da öğrenciyim, hem de Hacettepe de ihtisas yapıyorum. Gata'da hem öğrencilik hem hocalık, taa 1997'ye kadar."
ASKERİ ÜNİFORMAYI ÇIKARMAK ZORUNDA KALIYOR
Ahmet Sınav, 1997 yılına kadar giydiği askeri üniformayı çıkarmak zorunda kalıyor. Ve Askeriye'den atılmasını kendisi şu şekilde aktarıyor: "Hiç beklemediğim bir anda, Yüksek Askeri Şura toplantısında aylarca çalışıp didindiğimiz bir projemizle ilgili onay beklerken, ilişik kesme yazımı verdiler elimize. Bir şey diyemedim. Sebep aradım bulamadım. Sebep belirtilmedi. Her neyse bir anda, diyeceksiniz ki ya ateş olmayan yerden duman çıkmaz varmıştır bir şey. Bizim bir hakkımızda soruşturma mı var, ne var, bilmiyoruz. Bir anda ben ilk önce bir şaka falan yapılıyor zannettim, onun arkasından bir hafta sonra hakikaten gerçekmiş, öğrendik. Perşembe günü şura yapıldı, Cuma günü bize bir haber geldi, olabilir denildi, Pazar günü net geldi. Pazartesi günü de zaten elimize bir kağıt imzalattılar, tebliğ ettiler yani. Hakikatte bilmiyorum, bu konuda bana bir soruşturma açıldı mı, bir şey soruldu mu, savunma hakkı verildi mi? Hayır, onu da bilmiyorum.
Yalnız ilginç bir şey, çok zor günlerdi o günler yani hakikatten hatırladıkça da yani şuraya bir şey sıkıyor, çok fazla da üzerinde durmak istemiyorum ama. Bizim hayatımızda aşağıya doğru iniş başladı. Ani bir şekilde ve dibe çakıldık, sıfırlandık. Eşimle de çok iyi anlaşamıyorduk zaten. İş yok, para yok, eş yok, hiçbir şeyim yok, diplomalarım var."
Sınav, askeriyeden sonra Denizli Pamukkale Üniversitesi'ne başvuruyor, YÖK'ten bir yazıyla kara listeye alındığı öğrenilince oraya da giremiyor. Daha doğrusu devletin hiçbir kadrosunda memur olarak görev alamıyor.
Daha sonraki zorlu süreci şu sözleriyle ifade ediyor Sınav, "O belgeyi aldım, ondan sonra yapacak hiçbir şeyim kalmamış tabi ki. Ya oyunculuk yapacaktım abimin filmlerinde, o zamanlar biraz daha yakışıklıydım, ya da serbest meslek işte tıp ressamlığı falan yapıyordum zaten, arada bir tıp dergilerinden falan çizimler yapıyordum.
Neyse ben o yazıyı aldım, o arada yapacak bir şeyimiz kalmamıştı. Ama ben daha önceden Amerika'dan bazı davetler falan almıştım, çalışmalarımı göndermiştim, oradan da bana davet göndermişlerdi, asistanlık teklifi, ben de asker olduğum için izin alıp da gidememiştim zamanında. Onu biliyorum, yani Amerika'da benim yaptığım ve yapmak istediğim işlerin değerli olduğunu da biliyorum, oradan bir şansımın olduğunu biliyorum. Ama İngilizcem yok, hiç yurtdışına çıkış yapmamışım."
Ahmet Sınav, abisi Osman Sınav'ında cesaretlendirmesiyle, Amerika'ya gidiyor, Amerika'da kısa sürede İngilizce öğreniyor, kendi alanıyla ilgili önemli bilimsel toplantılara katılmaya çalışıyor. Bir süre sonra, zekasını da kullanarak, cvsini kendi alanında ki önemli isimlere ulaştırmayı başarıyor. Ve bir gün Kolombiya Üniversitesi'nden teklif alıyor. İlk teklif bir projede bir süreliğine yardımcı olması yönündeyken, Sınav'ın çalışmalarını başarılı bulunarak, Kolombiya Üniversitesi'ndeki deneyim kazanma süreci gerçek bir işe dönüşüyor. Ve tam 8 yıl orada araştırmacı doçent olarak görev yapıyor.
Onun arkasından bir başka eski devlet Üniversitesi, Kolombiya Vakıf Üniversitesi'nde ki zorlu profesör atanma sürecini geçerek, profesör olarak çalışmaya başlıyor. Kolombiya Vakıf Üniversitesi'nde 3 yıl çalışıyor. Ve arkasından Türkiye'ye geliyor.
Prof.Dr.Ahmet Sınav, Türkiye'ye tekrar geri dönmesinin altında ki en önemli nedenin çocuklarının bir ana vatanı olduğu bilincinin oluşması olduğunun altını çiziyor. Ve şekilde anlatıyor, Türkiye'ye geliş nedenini: "Çocuklarım okula başlamadan ben çocuklarım Türk kültürüyle büyüsünler istedim. 3 tane çocuğum var, en büyüğü şuanda 6 yaşında, onun küçüğü 4 yaşında, en küçüğümüz 3 yaşına giriyor 2 ay sonra. Ben istedim ki onlar dünyaya Türk kültürünün penceresinden tanısınlar, nasıl olsa daha sonra Amerika'yı tanımak isterlerse tanıyabilirler, doğum hakları, pasaportları var zaten, Amerikan vatandaşı hepsi. Biz önemli bir kültürün içlerinden yetişiyoruz, birinci sebebim buydu. İkinci bir sebebim, profesyonel bir amaç, şu Türkiye'ye gelip acaba benim uzmanlık alanımda acaba bir eğitim kurumu oluşturabilir miyim, böyle bir disiplin başlatabilir miyim? O benim zaten gençliğimden beri hayalim, Gülhane'den beri. Haber salındı Türkiye'ye, CV'ler gönderildi, bizim CV'lerden bir tanesi Enver Hoca'nın eline ulaşmış, Enver Hoca'dan bana teklif geldi, bir e-mail geldi, bizim üniversitemizde çalışır mısın?
Biz öğrenciyken bizim hocamızdı GATA'da, o beni o zamanlardan tanımaz ama o zaman tanıyoruz onu enerjisiyle, bizim favori hocalarımızdan birisiydi. Dedim gideyim görüşeyim. Geldim, hocam ben böyle böyle bir şeyler yapmak istiyorum, yani bunları kabul ederseniz, bunlarda bana destek sözü verirseniz memnuniyetle.
Şimdi Edirne hakkında çok okumamıştım, Edirne işte Osmanlı'nın 92 yıl başkentlik yapmış, eski bir eski başkenti diye biliyordum, sınır, serhat şehri diye biliyordum. Ben buraya geldikten sonra Edirne hakkında merak salıp okumaya başladım.
Edirne işini, eşimle görüştüm, dedim ki hanım sen nerelisin? Benim eşim dedi ki, ya ben dedi bilmiyorum nereli olduğumu dedi. Yani doğduğun yer var, oralı mısın? Ben dedi kendimi ait hissetmiyorum orayı dedi. Peki büyüdüğün yer var mı başka bir şehir, oralı mısın? Ben dedi oradan 13 yaşımda ayrıldım dedi. Eee? Bu da biraz benim gibi çok yer gezmiş. Peki şurası mı değil, burası mı değil, dedim neresi? Dedi ki biz ailecek neredeysek benim dedi evim orası. Peki dedi bunu bana niye soruyorsun? Vallaha dedim niye sorayım ben de aynı şeyler hissediyorum da o yüzden dedim yani. Ama dedim gelelim çocuklarımız bunları hissetmesinler, hani kendilerini, her taraf Osmanlı, her taraf, sağına bakıyorsun Osmanlı, soluna bakıyorsun Osmanlı, böyle bir şehir de yok dünyada. Metrekare başına düşen tarihi eser sayısı bu kadar fazla, çok fazla şehir ben tanımıyorum, sizler tanıyorsanız lütfen söyleyin ben de öğreneyim."
TECRÜBELERİMİ KULLANMAK İSTİYORUM
Neden Rektör aday adayı olduğunu anlatan Prof.Dr. Sınav, " Bakın yurtdışında ben bilim pazarında biline tanına görev yapmış tecrübe sahibi birisiyim. Bu tecrübelerimi TÜ' de kullanmayı amaçlıyorum. " diyerek, Rektör Enver Duran'ın çalışmalarını desteklediğini ve seçildiği takdirde enkaz edebiyatı yapmayacağını söylüyor. Prof. Dr. Sınav, " bina yapmak önemli bir şeydir ama asıl mesela binaların içini doldurmaktır. İşte balkanlardan hasta çekmeye çalışıyoruz. Balkanlardan bize hasta bir kere gelir. İkinciye zor gelir diye düşünüyorum.
Bakın Amerika'da önemli bir şeydir. Yeni bir üniversite kurulduğunda başka üniversitelerden öğretim üyesi transferi vardır. Futbolcu transferi gibi transferler vardır. Neden çünkü o kişi oraya geldiği zaman o hastanenin ismine bir katkısı olacaktır. Ondan sonra reklamı yapılır ki hasta gelsin. Bizim Trakya üniversitesinde bu tür cazibe merkezleri de yaratmamız gerek. Bizim başarımızdaki belki de en önemli etkenlerden birisi de olacaktır. İçini doldurmaktan kastım da birazda bu. Enver hocamız üniversite için güzel şeyler yaptı. Ama o binaların içini bizim uluslararası üne sahip yada içimizde uluslararası üne sahip olma potansiyeline sahip akademisyenlere yol açarak içini doldurmamız gerek. Benimde burada en başta yapmak istediklerimden bir tanesi de budur. Bizim amacımız üniversitedeki gençlerimizin önünü açmak araştırma şartlarını iyileştirmek. Onların heveslerini artıracaklar şeyler yapmak. Mesela Trakya üniversitesi güzel bir uygulama başlatmış. Enver hoca başlatmış diye biliyorum. Trakya üniversitesi adına uluslararası toplantılara katılanlar katılım belgelerini ve orada Trakya üniversite adına bir uygulamaya katıldıklarını beyan ettikleri zaman masraflarını ödeniyor kendilerine. Güzel bir uygulama ama yeterli mi yeterli değil. Her toplantı Trakya üniversitesi için önemli mi orada bir soru işareti koymak lazım. Düzenlenen hangi bilimsel toplantının Trakya üniversitesine veya üniversite mensuplarına katkısı olur onu iyi değerlendirmek gerekiyor. Bazı toplantılar vardır arkasındaki bilimsel danışma kurulu önemli isimlerden oluşur ciddi bir toplantıdır ve toplantı sonucunda önemli bilimsel dergilerde yayınlanır ve dolayısıyla sizinde adınız bilim pazarında markanızın değeri yükselir. Ama bazı toplantılar vardır toplantı yapmak adına yapılır. Ve bu toplantılar sadece katılanın cvsinde şu toplantıya katıldım diye kısa bir not halinde yer alır. İşte biz şimdi her iki toplantı içinde aynı parayı ödüyoruz. İşte burada bu iki toplantı arasındaki farkı iyi değerlendirip, ciddi toplantıya daha yüksek para ödeyeceğiz, çünkü üniversitemize katkısı olacak, diğerine daha az para ödememiz gerekir. Yani aradaki farkı ortaya koymamız gerekiyor.
Demeye çalıştığım bu, akademik çalışmalara özendirmeye yönelik önlemler almak.
Benim amacım eski şeyleri silip yeni şeyler başlatmak değil, eskinin iyi taraflarını alıp, doldurup daha ileriye götürmek. "
ATATÜRK OLMAK KOLAY DEĞİL ELBET
Askerlikten çıkarıldığı gün öğrencilerine "Atatürkçü değil, Atatürk olun" diyen Prof. Dr. Sınav'a neden böyle söylediğini sorduk. İşte cevabı, " Topal karıncaya sormuşlar. Napıyorsun. Demiş hacca gidiyorum. Sen Mekke nerde biliyormusun demişler. Topalsın buradan hacca nasıl gidersin bu halinle.Karınca'da, gitmesem de uğruna ölürüm ya demiş.
Şimdi Atatürk olmakla, Atatürkçü olmak arasında ve Atatürk olmaya çalışmakla Atatürkçü olmak arasında bir fark var. Ben derim size ben Atatürkçüyüm.
Benim internet sitemde ki Atatürk resmim en çok sevdiğim resmidir. Bu resim benim Amerika'daki evimde de asılıydı. Amerika de benim Atatürkçüğümü kim sorgular, kimin işine yarar.
Şimdi, ben size desem ki ben Atatürkçüyüm. Atatürkçü olmak insanlara bazı şeyler getirir. Eğer benim, hizmet etmek değil de Atatürk'ü satıp kendime bir yerlere çıkar sağlamaksa çok kolay. Otururum Atatürk fotoğraflarıyla süslerim her yanı.. Bir Atatürk diye şiirini yapıştırırım işte oldum Atatürkçü.
Peki ben Atatürk'ün yaptığını yapmış mı oldum, Atatürk'ün milletimize yaptığını yapmış mı olurum.
Atatürk olmak demek fedakarlık, millet için yaptığın işin en iyisini yapmaya çalışıp bazı şeylerden (rahatından) fedakarlık edip, paradan, inandığın şey uğruna ki oda bu millete hizmet etmektir var gücünle çalışmaktır.
Beni o zamanlar ordudan atanlar Atatürkçüyüm diyenlerdi. Atatürkçülüğü kimseye bırakmayanlardı. Eğer oturup akşam rakı içmek, Atatürk'ün giydiği baklava desenli süeteri giymek ve ya saçını Atatürk gibi taramak Atatürkçülükse ve insanlar bunları yaparak geleceklerini kurmaya çalışıyorlarsa ben öyle Atatürkçü değilim. Benim bildiğim Atatürk paşalık üniformasını bu millet için çıkarmış insandır. Hatta çıkarırken şöyle bir şey yapıyor, acaba çıkarsam mı çıkarmasam mı diye düşünüyor. Çağrıldığında. Rauf bey diyor ki, ya paşam sen bizim liderimizsin. Üniformalı da olsan üniformasız da olsan. Atatürk diyor ki, Rauf üniforma önemli değil, başladık mücadeleye , bunun başarıya ulaşması için milletin desteği lazım. Millet rütbeye önem verir. Bu millete kendimizi daha iyi anlatabilmemiz için rütbemize ihtiyacımız olacak. Tek derdim budur diyor. Acaba bu milletin karşısına sivil çıkarsam beni yeteri kadar dinlemez mi diye düşünüyor. İşte o zaman diyor, Karabekir paşadan destek alırız artık. Ve çıkarıyor. İşte Atatürk olmak ,millet için üniformadan vazgeçebilmektir. Paşalığın, padişahın vereceği imkanlardan millete hizmet için vazgeçmektir. İnandığın yolda ilerlemektir.
Benim tavrım şudur. Hayatımdaki felsefem şudur. Ben kendimi tanıyıp, yaptığım işin en iyisini yapmaya çalışıyorum. Bugüne kadar öyle oldu kendimi tanıyıp yeteneklerimin ortaya çıkarıp, yeteneklerim doğrultusunda en iyiyi hedefledim ve yaptım. Tıp ressamlığındaki başarımın nedenidir budur zaten. İnsan zaten sevdiği ve zevk aldığı işi yaparsa başarılı olur zaten. Ha bu başarı takdir edilirse büyükler tarafından daha büyük başarılara kapı açar.
Yıllarca Amerika'da akademik anlamada başarı grafiğimi yükselmeye çalıştım sürekli. Şimdi de Trakya üniversitesinin benim tecrübelerim ihtiyacı olduğumu düşünüyorum. Olur mu neden olmasın?"
Prof. Dr.Ahmet Sınav, Trakya Üniversitesi'ne rektör aday adayı olarak değil, dünya çapında ün kazanmış, çok önemli başarılara imza atmış bir isim olarak biliniyor.
Bu başarılı ismi daha yakından tanımak, sizlere tanıtmak istedik.
HAYAT ÖYKÜSÜ
Çok da kesin olmamakla birlikte, 1961 yılında 1500 rakımlı olan Toroslar'ın batı ucunda Denizli-Burdur sınırındaki bir dağ köyünde doğdu. Babası köyün imamı-aynı zamanda atları var. Seyyar manifaturacılık yapmakta. Annesi köyün terzisi. "Annem kendi başına öğrenmiş terzilik yapmayı. Köyün meydanına yakın bir evimiz var. Kışın kar yağar. 1 metreye yakın kar birikirdi. Küreklerle köy meydanına yol açılırdı." diyor.
Sınav, unutamadığı 2 tane öğretmeninden bahsediyor, "Biri vefat etti. Hala görüştüğüm hocam şu an Antalya'da yaşıyor İsmet Özdemir diye. Bir gün olsa da elini öpsem. O kadar güzel insandı ki." diyor. Ahmet Sınav, İsmet hocası ile anısını şöyle anlatıyor; "İsmet hocam babama, babamın dindar yönünü de biliyordu. 5-6 yaşlarındayım. Bir köy düğününde. Hayal meyal hatırlıyorum. Babama 'Ömer hoca, Senin çocukların zeki, bu çocukları eğer okutmazsan Allah sana sorar' deyince, Babam zaten bizi okutacaktı ama işin içine Allah korkusu girince, biz oradan kalktık. Denizliye geldik."
Prof. Dr.Ahmet Sınav, Denizli'deki yaşam öyküsünü şu şekilde anlatıyor; "Denizli'ye ilk geldiğimiz günü çok iyi hatırlıyorum. Herkes siyah önlüklü, törenler var. O gün 10 Kasım, yıl 1968.. Hayatımda ilk kaçırdığım 10 Kasım töreni olduğu için o günü çok iyi hatırlıyorum. Okula biraz erken başlamışım, ilkokul 2.sınıfa gidiyorum.
Denizli'de ilkokul-ortaokul-lise bitti. Bu arada ben hem okuyor hem de babama yardım ediyordum. Babam manifaturacıydı Denizli merkezde Kaleiçi'nde. Babamın küçük bir dükkânı vardı. Kaleiçi Denizli'nin alışveriş merkezi gibiydi o zamanlar. Hala da eski tarihi dokusunu koruyarak hala manifaturacılık için önemli bir merkezdir.
Biraz büyüyünce (lise), tabi o zamanlar nakitle alışveriş yapılmıyor, senetle falan alışveriş yapılıyor. Babam bir araba almıştı, çevre köyleri falan dolaşırdı. Bende şoförle birlikte liseden boş kalan zamanlarımda gider mal satardım.
Tabi sıra geldi üniversite sınavına. Üniversiteye, tek sınavla alınıyordu. Çok fazla bilmek gerekmiyordu. Zeki insanlar kazanabiliyordu. Genel yetenek bölümü vardı. Bende nitekim böyle bir durumda 536 puanla Ankara Tıp fakültesini kazandım. 12 Eylül öncesi sene 1978. malum tabi o zamanlar siyasi öğrenci hareketleri, her gün onlarca kişi öldürüyor.
Çok iyi hatırlıyorum kayıt yaptıracağımız zaman, bir grup öğrenci karşı grup öğrencilerin kayıt yaptırmaması için Ankara Tıp Fakültesi yanında ki üst geçide bombalı pankart asmışlardı. Bizim gözümüz korktu tabi. Malum paramızda belli, kısıtlı. Abim dedi ki asker olmak ister misin? Tabi dedim."
Küçük yaştan beri pilot olma hayaliyle yaşayan Sınav, aile büyüklerinin de onayıyla, askeri okula, havacılık bölümüne giriyor.
Bir fiil 19 yıl askeri üniformayı giyen Sınav, Tıp Fakültesinden mezun olmasına yakın zamanda GATA'da Necati Kölan Paşa ile tanışmasının ve hayatının o dönemini şu sözlerle anlatıyor: "Tıp Fakültesi'nden mezun olacağım son senelerde benim hayatımı değiştiren kişi, rahmetli geçen yaz öldü Necati Kölan Paşa oldu. Hatta Rektör Enver Hoca'nın da cerrahideki hocasıdır. Onunla biraz ilginç bir tanışmamız oldu. Ben sosyal bir insandım. Gülhane'de öğrenci kol hareketleri falan başlattım. Resim kulübü, folklor kulübü kol faaliyetleri yapıyordum. Tüm general Necati Kölan Paşa'da severdi beni. Bir öğrenci yemeğinde sordu bana sen ne ihtisası yapmak istiyorsun diye. Bende dedim anatomi ihtisası yapmak istiyorum. Necati Kölan Paşa, şaşırdı. Sebebini sordu. Dedim ki hocam, Frank Nagle bilir misiniz dedim. Adam tıp doktorluğunu bırakmış, tıp ressamı. Bir anlamda tıp haritası yaratmış adam. İşte dedim bende bu adamın yaptığını yapmak istiyorum dedim. Benimde resim çizdiğimi biliyorsunuz. Bende bu adamın yaptığı işi Türkiye'de başarmak istiyorum. Böyle bir idealim var. Necati Kölan Paşa, kalktı heyecanlandı, işte idealistlik budur dedi.
Kölan Paşa beni destekledi. Hatta özel izin çıkardı, hemen ihtisasa başladım. Hacettepe'de ihtisas yaptım. Hacettepe'de tıp da bir numara, bunda kimse kırılmasın.O zamanlar hem Ankara Tıp'da öğrenciyim, hem de Hacettepe de ihtisas yapıyorum. Gata'da hem öğrencilik hem hocalık, taa 1997'ye kadar."
ASKERİ ÜNİFORMAYI ÇIKARMAK ZORUNDA KALIYOR
Ahmet Sınav, 1997 yılına kadar giydiği askeri üniformayı çıkarmak zorunda kalıyor. Ve Askeriye'den atılmasını kendisi şu şekilde aktarıyor: "Hiç beklemediğim bir anda, Yüksek Askeri Şura toplantısında aylarca çalışıp didindiğimiz bir projemizle ilgili onay beklerken, ilişik kesme yazımı verdiler elimize. Bir şey diyemedim. Sebep aradım bulamadım. Sebep belirtilmedi. Her neyse bir anda, diyeceksiniz ki ya ateş olmayan yerden duman çıkmaz varmıştır bir şey. Bizim bir hakkımızda soruşturma mı var, ne var, bilmiyoruz. Bir anda ben ilk önce bir şaka falan yapılıyor zannettim, onun arkasından bir hafta sonra hakikaten gerçekmiş, öğrendik. Perşembe günü şura yapıldı, Cuma günü bize bir haber geldi, olabilir denildi, Pazar günü net geldi. Pazartesi günü de zaten elimize bir kağıt imzalattılar, tebliğ ettiler yani. Hakikatte bilmiyorum, bu konuda bana bir soruşturma açıldı mı, bir şey soruldu mu, savunma hakkı verildi mi? Hayır, onu da bilmiyorum.
Yalnız ilginç bir şey, çok zor günlerdi o günler yani hakikatten hatırladıkça da yani şuraya bir şey sıkıyor, çok fazla da üzerinde durmak istemiyorum ama. Bizim hayatımızda aşağıya doğru iniş başladı. Ani bir şekilde ve dibe çakıldık, sıfırlandık. Eşimle de çok iyi anlaşamıyorduk zaten. İş yok, para yok, eş yok, hiçbir şeyim yok, diplomalarım var."
Sınav, askeriyeden sonra Denizli Pamukkale Üniversitesi'ne başvuruyor, YÖK'ten bir yazıyla kara listeye alındığı öğrenilince oraya da giremiyor. Daha doğrusu devletin hiçbir kadrosunda memur olarak görev alamıyor.
Daha sonraki zorlu süreci şu sözleriyle ifade ediyor Sınav, "O belgeyi aldım, ondan sonra yapacak hiçbir şeyim kalmamış tabi ki. Ya oyunculuk yapacaktım abimin filmlerinde, o zamanlar biraz daha yakışıklıydım, ya da serbest meslek işte tıp ressamlığı falan yapıyordum zaten, arada bir tıp dergilerinden falan çizimler yapıyordum.
Neyse ben o yazıyı aldım, o arada yapacak bir şeyimiz kalmamıştı. Ama ben daha önceden Amerika'dan bazı davetler falan almıştım, çalışmalarımı göndermiştim, oradan da bana davet göndermişlerdi, asistanlık teklifi, ben de asker olduğum için izin alıp da gidememiştim zamanında. Onu biliyorum, yani Amerika'da benim yaptığım ve yapmak istediğim işlerin değerli olduğunu da biliyorum, oradan bir şansımın olduğunu biliyorum. Ama İngilizcem yok, hiç yurtdışına çıkış yapmamışım."
Ahmet Sınav, abisi Osman Sınav'ında cesaretlendirmesiyle, Amerika'ya gidiyor, Amerika'da kısa sürede İngilizce öğreniyor, kendi alanıyla ilgili önemli bilimsel toplantılara katılmaya çalışıyor. Bir süre sonra, zekasını da kullanarak, cvsini kendi alanında ki önemli isimlere ulaştırmayı başarıyor. Ve bir gün Kolombiya Üniversitesi'nden teklif alıyor. İlk teklif bir projede bir süreliğine yardımcı olması yönündeyken, Sınav'ın çalışmalarını başarılı bulunarak, Kolombiya Üniversitesi'ndeki deneyim kazanma süreci gerçek bir işe dönüşüyor. Ve tam 8 yıl orada araştırmacı doçent olarak görev yapıyor.
Onun arkasından bir başka eski devlet Üniversitesi, Kolombiya Vakıf Üniversitesi'nde ki zorlu profesör atanma sürecini geçerek, profesör olarak çalışmaya başlıyor. Kolombiya Vakıf Üniversitesi'nde 3 yıl çalışıyor. Ve arkasından Türkiye'ye geliyor.
Prof.Dr.Ahmet Sınav, Türkiye'ye tekrar geri dönmesinin altında ki en önemli nedenin çocuklarının bir ana vatanı olduğu bilincinin oluşması olduğunun altını çiziyor. Ve şekilde anlatıyor, Türkiye'ye geliş nedenini: "Çocuklarım okula başlamadan ben çocuklarım Türk kültürüyle büyüsünler istedim. 3 tane çocuğum var, en büyüğü şuanda 6 yaşında, onun küçüğü 4 yaşında, en küçüğümüz 3 yaşına giriyor 2 ay sonra. Ben istedim ki onlar dünyaya Türk kültürünün penceresinden tanısınlar, nasıl olsa daha sonra Amerika'yı tanımak isterlerse tanıyabilirler, doğum hakları, pasaportları var zaten, Amerikan vatandaşı hepsi. Biz önemli bir kültürün içlerinden yetişiyoruz, birinci sebebim buydu. İkinci bir sebebim, profesyonel bir amaç, şu Türkiye'ye gelip acaba benim uzmanlık alanımda acaba bir eğitim kurumu oluşturabilir miyim, böyle bir disiplin başlatabilir miyim? O benim zaten gençliğimden beri hayalim, Gülhane'den beri. Haber salındı Türkiye'ye, CV'ler gönderildi, bizim CV'lerden bir tanesi Enver Hoca'nın eline ulaşmış, Enver Hoca'dan bana teklif geldi, bir e-mail geldi, bizim üniversitemizde çalışır mısın?
Biz öğrenciyken bizim hocamızdı GATA'da, o beni o zamanlardan tanımaz ama o zaman tanıyoruz onu enerjisiyle, bizim favori hocalarımızdan birisiydi. Dedim gideyim görüşeyim. Geldim, hocam ben böyle böyle bir şeyler yapmak istiyorum, yani bunları kabul ederseniz, bunlarda bana destek sözü verirseniz memnuniyetle.
Şimdi Edirne hakkında çok okumamıştım, Edirne işte Osmanlı'nın 92 yıl başkentlik yapmış, eski bir eski başkenti diye biliyordum, sınır, serhat şehri diye biliyordum. Ben buraya geldikten sonra Edirne hakkında merak salıp okumaya başladım.
Edirne işini, eşimle görüştüm, dedim ki hanım sen nerelisin? Benim eşim dedi ki, ya ben dedi bilmiyorum nereli olduğumu dedi. Yani doğduğun yer var, oralı mısın? Ben dedi kendimi ait hissetmiyorum orayı dedi. Peki büyüdüğün yer var mı başka bir şehir, oralı mısın? Ben dedi oradan 13 yaşımda ayrıldım dedi. Eee? Bu da biraz benim gibi çok yer gezmiş. Peki şurası mı değil, burası mı değil, dedim neresi? Dedi ki biz ailecek neredeysek benim dedi evim orası. Peki dedi bunu bana niye soruyorsun? Vallaha dedim niye sorayım ben de aynı şeyler hissediyorum da o yüzden dedim yani. Ama dedim gelelim çocuklarımız bunları hissetmesinler, hani kendilerini, her taraf Osmanlı, her taraf, sağına bakıyorsun Osmanlı, soluna bakıyorsun Osmanlı, böyle bir şehir de yok dünyada. Metrekare başına düşen tarihi eser sayısı bu kadar fazla, çok fazla şehir ben tanımıyorum, sizler tanıyorsanız lütfen söyleyin ben de öğreneyim."
TECRÜBELERİMİ KULLANMAK İSTİYORUM
Neden Rektör aday adayı olduğunu anlatan Prof.Dr. Sınav, " Bakın yurtdışında ben bilim pazarında biline tanına görev yapmış tecrübe sahibi birisiyim. Bu tecrübelerimi TÜ' de kullanmayı amaçlıyorum. " diyerek, Rektör Enver Duran'ın çalışmalarını desteklediğini ve seçildiği takdirde enkaz edebiyatı yapmayacağını söylüyor. Prof. Dr. Sınav, " bina yapmak önemli bir şeydir ama asıl mesela binaların içini doldurmaktır. İşte balkanlardan hasta çekmeye çalışıyoruz. Balkanlardan bize hasta bir kere gelir. İkinciye zor gelir diye düşünüyorum.
Bakın Amerika'da önemli bir şeydir. Yeni bir üniversite kurulduğunda başka üniversitelerden öğretim üyesi transferi vardır. Futbolcu transferi gibi transferler vardır. Neden çünkü o kişi oraya geldiği zaman o hastanenin ismine bir katkısı olacaktır. Ondan sonra reklamı yapılır ki hasta gelsin. Bizim Trakya üniversitesinde bu tür cazibe merkezleri de yaratmamız gerek. Bizim başarımızdaki belki de en önemli etkenlerden birisi de olacaktır. İçini doldurmaktan kastım da birazda bu. Enver hocamız üniversite için güzel şeyler yaptı. Ama o binaların içini bizim uluslararası üne sahip yada içimizde uluslararası üne sahip olma potansiyeline sahip akademisyenlere yol açarak içini doldurmamız gerek. Benimde burada en başta yapmak istediklerimden bir tanesi de budur. Bizim amacımız üniversitedeki gençlerimizin önünü açmak araştırma şartlarını iyileştirmek. Onların heveslerini artıracaklar şeyler yapmak. Mesela Trakya üniversitesi güzel bir uygulama başlatmış. Enver hoca başlatmış diye biliyorum. Trakya üniversitesi adına uluslararası toplantılara katılanlar katılım belgelerini ve orada Trakya üniversite adına bir uygulamaya katıldıklarını beyan ettikleri zaman masraflarını ödeniyor kendilerine. Güzel bir uygulama ama yeterli mi yeterli değil. Her toplantı Trakya üniversitesi için önemli mi orada bir soru işareti koymak lazım. Düzenlenen hangi bilimsel toplantının Trakya üniversitesine veya üniversite mensuplarına katkısı olur onu iyi değerlendirmek gerekiyor. Bazı toplantılar vardır arkasındaki bilimsel danışma kurulu önemli isimlerden oluşur ciddi bir toplantıdır ve toplantı sonucunda önemli bilimsel dergilerde yayınlanır ve dolayısıyla sizinde adınız bilim pazarında markanızın değeri yükselir. Ama bazı toplantılar vardır toplantı yapmak adına yapılır. Ve bu toplantılar sadece katılanın cvsinde şu toplantıya katıldım diye kısa bir not halinde yer alır. İşte biz şimdi her iki toplantı içinde aynı parayı ödüyoruz. İşte burada bu iki toplantı arasındaki farkı iyi değerlendirip, ciddi toplantıya daha yüksek para ödeyeceğiz, çünkü üniversitemize katkısı olacak, diğerine daha az para ödememiz gerekir. Yani aradaki farkı ortaya koymamız gerekiyor.
Demeye çalıştığım bu, akademik çalışmalara özendirmeye yönelik önlemler almak.
Benim amacım eski şeyleri silip yeni şeyler başlatmak değil, eskinin iyi taraflarını alıp, doldurup daha ileriye götürmek. "
ATATÜRK OLMAK KOLAY DEĞİL ELBET
Askerlikten çıkarıldığı gün öğrencilerine "Atatürkçü değil, Atatürk olun" diyen Prof. Dr. Sınav'a neden böyle söylediğini sorduk. İşte cevabı, " Topal karıncaya sormuşlar. Napıyorsun. Demiş hacca gidiyorum. Sen Mekke nerde biliyormusun demişler. Topalsın buradan hacca nasıl gidersin bu halinle.Karınca'da, gitmesem de uğruna ölürüm ya demiş.
Şimdi Atatürk olmakla, Atatürkçü olmak arasında ve Atatürk olmaya çalışmakla Atatürkçü olmak arasında bir fark var. Ben derim size ben Atatürkçüyüm.
Benim internet sitemde ki Atatürk resmim en çok sevdiğim resmidir. Bu resim benim Amerika'daki evimde de asılıydı. Amerika de benim Atatürkçüğümü kim sorgular, kimin işine yarar.
Şimdi, ben size desem ki ben Atatürkçüyüm. Atatürkçü olmak insanlara bazı şeyler getirir. Eğer benim, hizmet etmek değil de Atatürk'ü satıp kendime bir yerlere çıkar sağlamaksa çok kolay. Otururum Atatürk fotoğraflarıyla süslerim her yanı.. Bir Atatürk diye şiirini yapıştırırım işte oldum Atatürkçü.
Peki ben Atatürk'ün yaptığını yapmış mı oldum, Atatürk'ün milletimize yaptığını yapmış mı olurum.
Atatürk olmak demek fedakarlık, millet için yaptığın işin en iyisini yapmaya çalışıp bazı şeylerden (rahatından) fedakarlık edip, paradan, inandığın şey uğruna ki oda bu millete hizmet etmektir var gücünle çalışmaktır.
Beni o zamanlar ordudan atanlar Atatürkçüyüm diyenlerdi. Atatürkçülüğü kimseye bırakmayanlardı. Eğer oturup akşam rakı içmek, Atatürk'ün giydiği baklava desenli süeteri giymek ve ya saçını Atatürk gibi taramak Atatürkçülükse ve insanlar bunları yaparak geleceklerini kurmaya çalışıyorlarsa ben öyle Atatürkçü değilim. Benim bildiğim Atatürk paşalık üniformasını bu millet için çıkarmış insandır. Hatta çıkarırken şöyle bir şey yapıyor, acaba çıkarsam mı çıkarmasam mı diye düşünüyor. Çağrıldığında. Rauf bey diyor ki, ya paşam sen bizim liderimizsin. Üniformalı da olsan üniformasız da olsan. Atatürk diyor ki, Rauf üniforma önemli değil, başladık mücadeleye , bunun başarıya ulaşması için milletin desteği lazım. Millet rütbeye önem verir. Bu millete kendimizi daha iyi anlatabilmemiz için rütbemize ihtiyacımız olacak. Tek derdim budur diyor. Acaba bu milletin karşısına sivil çıkarsam beni yeteri kadar dinlemez mi diye düşünüyor. İşte o zaman diyor, Karabekir paşadan destek alırız artık. Ve çıkarıyor. İşte Atatürk olmak ,millet için üniformadan vazgeçebilmektir. Paşalığın, padişahın vereceği imkanlardan millete hizmet için vazgeçmektir. İnandığın yolda ilerlemektir.
Benim tavrım şudur. Hayatımdaki felsefem şudur. Ben kendimi tanıyıp, yaptığım işin en iyisini yapmaya çalışıyorum. Bugüne kadar öyle oldu kendimi tanıyıp yeteneklerimin ortaya çıkarıp, yeteneklerim doğrultusunda en iyiyi hedefledim ve yaptım. Tıp ressamlığındaki başarımın nedenidir budur zaten. İnsan zaten sevdiği ve zevk aldığı işi yaparsa başarılı olur zaten. Ha bu başarı takdir edilirse büyükler tarafından daha büyük başarılara kapı açar.
Yıllarca Amerika'da akademik anlamada başarı grafiğimi yükselmeye çalıştım sürekli. Şimdi de Trakya üniversitesinin benim tecrübelerim ihtiyacı olduğumu düşünüyorum. Olur mu neden olmasın?"