Duaya inanmıyor, bedduadan korkmuyorlar!
Vakıflar Genel Müdürlüğü 15 Milyon kira toplayacağı Edirne'de Vakıf eserlerinin onarımı için 3.6 Milyon lira ayırdı. Vakfedenlerin dualarına inanmayanlar, bedduadan da korkmuyor mu?
Vakıf Haftası yapan ve Vakıf eserleri için konuşmalar yayınlayan Vakıflar Genel Müdürlüğü, Edirne'deki vakıf eserlerinin 2012 yılındaki onarım projeleri için sadece 3.6 milyon lira ayırdı. Vakıflar Edirne Bölge Müdürlüğü tarafından 15 milyon liralık proje gönderilmesine rağmen sadece 3.6 milyon lira ayıran Vakıflar Genel Müdürlüğü yetkililerine Vakıfların dua ve bedduası hatırlatıldı.
GAZETEMİZ GÜNDEME GETİRMİŞTİ
Vakıflar Genel Müdürlüğünün Edirne'deki Vakıf kiracılarından topladığı para ve yapılan restorasyon harcamalarını daha önce gündeme getiren gazetemiz, toplanan para ile harcanan para arasında büyük farklılıklar olduğunu ve 14.5 milyon toplayan Vakıfların 2011 yılında 3 milyon lira harcadığını belirtmişti. Vakıf duası olduğu kadar Bedduasının da olduğu haberde, beddua alınmaması tavsiye edilmişti.
VAKIF HAFTASI NEDEN YAPIYORLAR?
Edirne'de bir çok vakıf eseri olduğunu ve vakfedenlerin bunların korunmasını istediklerini belirten vatandaşlar, "Bu eserleri vakfedenler, eserlerinin korunmasını istemiştir. Bunun için de vakıf duası ve bedduası vardır. Edirne vakıf eserleri bakımından zengin bir İl'dir. Bu gün Vakıf haftasın yapanlar, vakıf eserlerine nasıl baktıklarını görmelidirler" dediler.
VAKIF DUASI VE BEDDUASI NEDİR?
Hz. Peygamber döneminden başlayarak vakıf kültürümüz ve geleneğimiz hep sürmüş. Selçuklular, Osmanlılarda daha bir arttıkça artmış, çoğaldıkça çoğalmış, müesseseleşmiş. Fatih Sultan Mehmed'le vakıf geleneği artık Osmanlı kültürünü belirleyici bir unsur olarak öne çıkmış ve hep öyle devam etmiş.
Fakat gelin görün ki, vakıf bırakanlar yaptırdıkları vakfettikleri eserleri geride bırakırken onların korunmasını, kollanmasını, yaşatılmasını istemişler. Bu nedenle geride bıraktıkları eserlerin bir duvarına ya bir dua, ya da bedduayı asmayı ihmal etmemişler. Yalnızca halk değil, bu geleneği Padişahlar dahi sürdürmüşler.Fatih Sultan Mehmed Ayasofya'yı vakfedip, camii olarak kullanılmasını istemiş. Bu amaç dışında kullananların 'Yakalarının bir araya gelmemesi' noktasında beddualar etmiş. Hatta bu beddua yüzünden ülkenin ilki yakasının bira araya gelmediğini söylenir...
Fatih'in oğlu Sultan II. Beyazid (Veli)'nin (1481- 1512) de 'Vakıf Bedduası'nı konu edinelim. Şöyle ki: 'Allah'a ve ahiret gününe inanan, güzel ve temiz olan Hazreti Peygamber Sallalahü Aleyhi Vesellemi tasdik eden, Emir, Bakan, küçük veya büyük herhangi bir kimseye, bu vakfı değiştirmek, bozmak, nakletmek, eksiltmek, başka bir hale getirmek, iptal etmek, işlemez hale getirmek, ihmal etmek ve tebdil etmek helal olmaz.
'Kim onun şartlarından herhangi bir şeyi veya kaidelerinden herhangi bir kaideyi bozuk bir yorum ve geçersiz bir yöntemle değiştirir, iptal eder ve değiştirilmesi için uğraşır, feshedilmesine veya başka bir hale dönüştürülmesine kastederse, haram üstlenmiş, günaha girmiş ve masiyetleri irtikâp etmiş olur. Böylece günahkârlar alınlarından tutularak cezalandırıldıkları gün Allah onların hesabını görsün. Mâlik onların isteklisi, zebaniler denetçisi ve cehennem nasibi olsun. Zira Allah'ın hesabı hızlıdır. Kim bunu işittikten sonra, onu değiştirirse onun günahı, değiştirenler üzerindedir.
'Kuşkusuz O, iyilik edenlerin ecrini zayi etmez...'
Vakfa dair bu gerçekten insanı ürperten bedduadan sonra bu kez de Kanuni Sultan Süleyman'ın (1520- 1566) yaptığı vakıf duasını aktaralım:
'Her kim ki; Vakıflarımızın bekasına özen ve gelirlerinin artırılmasına itina gösterirse, bağışlayıcı olan Allahu Teâlâ'nın huzurunda ameli güzel ve makbul olup, mükafaatı sayılmayacak kadar çok olsun, dünya üzüntülerinden korunsun ve muhafaza edilsin...' Osmanlı kültür ve medeniyetini tetikleyen unsur vakıf olgusudur. O nedenle yüzlerce, binlerce vakfiyenin bulunması boşuna değildir.
II. Bayezid devri (1481-1512) yazarlarından Cantacasin, Osmanlılarda vakfa olan itibarı şöyle anlatır:'Küçüğü ve büyüğü ile Türk ileri gelenleri, cami ve hastane yaptırmaktan başka bir şey düşünmezler. Onları zengin vakıflarla techiz ederler. Yolcuların konaklaması için kervansaraylar inşa ettirirler. Yollar, köprüler, imaretler yaptırırlar. Türk büyükleri, bizim senyörlerimizden çok daha hayır sahibidirler, son derece misafir severler. Müslüman Türkler, Hıristiyan ve Yahudileri memnuniyetle misafir ederler. Onlara yiyecek, içecek ve et verirler. Bir Türk, karşısında yemek yemeyen bir adamla Hıristiyan ve Yahudi bile olsa yemeğini paylaşmamayı çok ayıp sayar. Bir başka seyyah olan D'Ohsson ise bunun kaynak noktasının İslâm dini olduğuna vurgu yaparak bunu şu cümleyle ifade eder:
'Kur'ân, Türkleri, dünyanın bütün milletlerinin en hayır ve en insan severi haline getirmiştir.'
Onun için vakıf bedduası almaktan kaçınmanız konusunu bir kez daha hatırlatalım...
GAZETEMİZ GÜNDEME GETİRMİŞTİ
Vakıflar Genel Müdürlüğünün Edirne'deki Vakıf kiracılarından topladığı para ve yapılan restorasyon harcamalarını daha önce gündeme getiren gazetemiz, toplanan para ile harcanan para arasında büyük farklılıklar olduğunu ve 14.5 milyon toplayan Vakıfların 2011 yılında 3 milyon lira harcadığını belirtmişti. Vakıf duası olduğu kadar Bedduasının da olduğu haberde, beddua alınmaması tavsiye edilmişti.
VAKIF HAFTASI NEDEN YAPIYORLAR?
Edirne'de bir çok vakıf eseri olduğunu ve vakfedenlerin bunların korunmasını istediklerini belirten vatandaşlar, "Bu eserleri vakfedenler, eserlerinin korunmasını istemiştir. Bunun için de vakıf duası ve bedduası vardır. Edirne vakıf eserleri bakımından zengin bir İl'dir. Bu gün Vakıf haftasın yapanlar, vakıf eserlerine nasıl baktıklarını görmelidirler" dediler.
VAKIF DUASI VE BEDDUASI NEDİR?
Hz. Peygamber döneminden başlayarak vakıf kültürümüz ve geleneğimiz hep sürmüş. Selçuklular, Osmanlılarda daha bir arttıkça artmış, çoğaldıkça çoğalmış, müesseseleşmiş. Fatih Sultan Mehmed'le vakıf geleneği artık Osmanlı kültürünü belirleyici bir unsur olarak öne çıkmış ve hep öyle devam etmiş.
Fakat gelin görün ki, vakıf bırakanlar yaptırdıkları vakfettikleri eserleri geride bırakırken onların korunmasını, kollanmasını, yaşatılmasını istemişler. Bu nedenle geride bıraktıkları eserlerin bir duvarına ya bir dua, ya da bedduayı asmayı ihmal etmemişler. Yalnızca halk değil, bu geleneği Padişahlar dahi sürdürmüşler.Fatih Sultan Mehmed Ayasofya'yı vakfedip, camii olarak kullanılmasını istemiş. Bu amaç dışında kullananların 'Yakalarının bir araya gelmemesi' noktasında beddualar etmiş. Hatta bu beddua yüzünden ülkenin ilki yakasının bira araya gelmediğini söylenir...
Fatih'in oğlu Sultan II. Beyazid (Veli)'nin (1481- 1512) de 'Vakıf Bedduası'nı konu edinelim. Şöyle ki: 'Allah'a ve ahiret gününe inanan, güzel ve temiz olan Hazreti Peygamber Sallalahü Aleyhi Vesellemi tasdik eden, Emir, Bakan, küçük veya büyük herhangi bir kimseye, bu vakfı değiştirmek, bozmak, nakletmek, eksiltmek, başka bir hale getirmek, iptal etmek, işlemez hale getirmek, ihmal etmek ve tebdil etmek helal olmaz.
'Kim onun şartlarından herhangi bir şeyi veya kaidelerinden herhangi bir kaideyi bozuk bir yorum ve geçersiz bir yöntemle değiştirir, iptal eder ve değiştirilmesi için uğraşır, feshedilmesine veya başka bir hale dönüştürülmesine kastederse, haram üstlenmiş, günaha girmiş ve masiyetleri irtikâp etmiş olur. Böylece günahkârlar alınlarından tutularak cezalandırıldıkları gün Allah onların hesabını görsün. Mâlik onların isteklisi, zebaniler denetçisi ve cehennem nasibi olsun. Zira Allah'ın hesabı hızlıdır. Kim bunu işittikten sonra, onu değiştirirse onun günahı, değiştirenler üzerindedir.
'Kuşkusuz O, iyilik edenlerin ecrini zayi etmez...'
Vakfa dair bu gerçekten insanı ürperten bedduadan sonra bu kez de Kanuni Sultan Süleyman'ın (1520- 1566) yaptığı vakıf duasını aktaralım:
'Her kim ki; Vakıflarımızın bekasına özen ve gelirlerinin artırılmasına itina gösterirse, bağışlayıcı olan Allahu Teâlâ'nın huzurunda ameli güzel ve makbul olup, mükafaatı sayılmayacak kadar çok olsun, dünya üzüntülerinden korunsun ve muhafaza edilsin...' Osmanlı kültür ve medeniyetini tetikleyen unsur vakıf olgusudur. O nedenle yüzlerce, binlerce vakfiyenin bulunması boşuna değildir.
II. Bayezid devri (1481-1512) yazarlarından Cantacasin, Osmanlılarda vakfa olan itibarı şöyle anlatır:'Küçüğü ve büyüğü ile Türk ileri gelenleri, cami ve hastane yaptırmaktan başka bir şey düşünmezler. Onları zengin vakıflarla techiz ederler. Yolcuların konaklaması için kervansaraylar inşa ettirirler. Yollar, köprüler, imaretler yaptırırlar. Türk büyükleri, bizim senyörlerimizden çok daha hayır sahibidirler, son derece misafir severler. Müslüman Türkler, Hıristiyan ve Yahudileri memnuniyetle misafir ederler. Onlara yiyecek, içecek ve et verirler. Bir Türk, karşısında yemek yemeyen bir adamla Hıristiyan ve Yahudi bile olsa yemeğini paylaşmamayı çok ayıp sayar. Bir başka seyyah olan D'Ohsson ise bunun kaynak noktasının İslâm dini olduğuna vurgu yaparak bunu şu cümleyle ifade eder:
'Kur'ân, Türkleri, dünyanın bütün milletlerinin en hayır ve en insan severi haline getirmiştir.'
Onun için vakıf bedduası almaktan kaçınmanız konusunu bir kez daha hatırlatalım...