'Biden'ın söylemleri tarihi ve hukuki hiçbir kıymeti olmayan açıklamadır'

Trakya Üniversitesi Atatürk İlkeleri ve İnkılap Tarihi Bölümü Öğr. Gör. Dr. Hasan Ali Cengiz, ABD. Başkanı Joe Biden'ın 1915 olaylarıyla alakalı 'soykırım' ifadelerini reddettiklerini söyledi. Biden'ın söylemlerinin tarihi ve hukuki hiçbir kıymeti olmayan siyasi hesapların ürünü bir açıklama olduğuna dikkat çeken Cengiz, 'Son günlerin gündem konusu olan sözde Ermeni soykırımı gerçekliklerden uzak, tarihçilerden çok siyasilerin gündemi olmuştur. Oysa tarihi pencereden o dönemde yaşanan gerçeklere bakmak gerekir. Bu konularda karar vermek siyasilerin değil tarihçilerin işidir. Gerçekleri görmek isteyenlere arşivlerimiz her zaman açıktır' dedi.

TAKİP ET

“ Osmanlı yönetimi, Ermeniceyi ve Ermeni adlarının kullanılmasını serbest bıraktı”

Türklerin Anadolu'ya hakim olmalarıyla birlikte Ermenileri Bizans'ın zülüm idaresinden kurtararak onlara insanca yaşam hakkı sunduğunu ifade eden Trakya Üniversitesi Atatürk İlkeleri ve İnkılap Tarihi Bölümü Öğr. Gör. Dr. Hasan Ali Cengiz, “Fatih döneminde ise, Ermenilere din ve vicdan hürriyeti en üst düzeyde verilmiş, Ermeni cemaati için dini ve sosyal faaliyetlerini yönetmek üzere Ermeni Patrikliği kurulmuştur. Osmanlı idaresinde Ermeniler dini görevlerini tam bir hürriyet içinde yerine getirirlerken, kendi din adamlarını da yine kendilerinin tayin etmelerine izin verilmiştir. Osmanlı yönetimi, diğer cemaatlere uyguladığı politikayı onlara da uygulayarak Ermeniceyi ve Ermeni adlarının kullanılmasını serbest bıraktı.” Şeklinde konuştu.

“Osmanlıların bir Ermeni sorunu olmadığı gibi Ermeni halkının da Türk yöneticileriyle halledemedikleri bir mesele mevcut değildir”

Osmanlı idaresinde Ermenilerin Türk insanının hoşgörüsünden de yararlanarak, adeta altın çağlarını yaşamış olduklarını aktaran Dr. Cengiz, “Askerlikten ve kısmen de vergiden muaf tutulan Ermeniler, ticaret, zanaat ve tarım ile idari mekanizmalarda önemli görevlere yükselme fırsatını elde etmişlerdir. Devletin çeşitli kademelerinde görev yapan Ermeniler, Osmanlı devletince kendilerine tanınan bu hoşgörüye karşılık verdikleri hizmetten dolayı "millet-i sadıka" olarak adlandırılmışlardır. 19. yüzyılın son çeyreğine kadar Osmanlıların bir Ermeni sorunu olmadığı gibi, Ermeni halkının da Türk yöneticileriyle halledemedikleri bir mesele mevcut değildir.” İfadelerini kullandı.

“Berlin Anlaşması ile Ermeni sorunu uluslararası bir boyuta taşınmış oldu”

Avrupalı devletlerin şark politikaları, Fransız ihtilalinin ortaya çıkardığı milliyetçilik akımı ve 1877-1878 Osmanlı-Rus Savaşı sonunda imzalanan Yeşilköy, eski adıyla Ayastefanos Anlaşması ve daha sonraki Berlin Anlaşması'yla Ermeni sorunu uluslararası bir boyuta taşınmış olduğunu söyleyen Cengiz, “1887'de Cenevre'de sosyalist eğilimli, Hınçak;1890'da ise Tiflis'te aşırı, terör, isyan, mücadele ve bağımsızlık yanlısı Taşnak Komiteleri ortaya çıkmıştır. Bu iki cemiyet taraftarları ve kiliseler Ermeni cemaatini silahlandırmaya koyuldular. Avrupalı devletler ve Rusya bu örgütlere silah, mühimmat ve para yardımı yaptılar. Nihayet 1891 den itibaren isyan, şiddet, baskın, suikast metotlarını benimseyerek harekete geçtiler. İlk isyan 1890'daki Erzurum'da gerçekleşti. 1890 yılında Kumkapı gösterisi, 1892-93'te Kayseri, Yozgat, Çorum ve Merzifon olayları, 1894'te Sasun isyanı, Babıali gösterisi ve Zeytun isyanı, 1896'da Van isyanı ve Osmanlı Bankası'nın işgali, 1903'te ikinci Sasun isyanı, 1905'te Sultan Abdülhamid'e suikast girişimi, 1909'da Adana isyanı izlemiştir. 1. Dünya savaşının başladığı dönemde Osmanlı Devleti'nin bütün iyi niyetine rağmen, ülkede Ermeni olaylarının giderek yoğunlaşmıştır. Erkek nüfusun askere alınmasından dolayı savunmasız kalan Türk kadın ve çocuklarına karşı Ermeni çetelerinin saldırıları artmıştır. Osmanlı Devleti ordunun birçok cephede savaş halinde bulunduğu bu dönemde cephe gerisinin emniyete alınması gerekse doğu bölgesinin güvenliğinin sağlanması için Osmanlı Devleti öncelikle 24 Nisan 1915'te Ermeni komitacılarını tutuklama kararı vermiştir. Bu da bir çözüm olmayınca 27 Mayıs 1915'te Tehcir (Zorunlu Göç) Kanunu çıkarılmıştır. 1915 Ermeni Tehciri, ihtimal dahilindeki bir isyana karşı düşünülmüş bir tedbir değildir. 1915'teki zorunlu göç kararı, fiilen ortaya çıkan isyana ve düşman ordusuyla işbirliğine karşı alınan ve günün şartları içinde kaçınılmaz olan bir karardır.” Dedi.

“391 bin 40 kişi Suriye Bölgesine göç ettirildi”

Dr. Cengiz, 9 Haziran 1915'ten, 8 Şubat 1916 tarihleri arasında Adana, Ankara, Dörtyol, Eskişehir, Halep, İzmit, Afyon, Kayseri, Elazığ, Sivas, Trabzon, Yozgat, Kütahya ve Birecik'ten toplam 391 bin 40 kişinin Osmanlı toprağı olan Suriye bölgesine göç ettirildiğini belirterek, Osmanlı Devletinin, göçmenlerin iaşesi ve korunmasına yönelik büyük harcamalar yaptığını söyledi.

Uygulamaya ait belgelerde hangi il ve ilçelerde hastane kurulduğu, Ermeni çocuklarından yetim kalanlar için hangi binanın ayrıldığına kadar detaylı bilgiler verilmekte olduğunu dile getiren Cengiz, “Yer değiştirmeye tabi göçmenlerin; sevk, yerleştirme ve geçimlerinin sağlanması için 1915 yılında 25 milyon, 1916 yılı sonuna kadar ise 230 milyon kuruş harcandığı belgelerden anlaşılmaktadır. Göç sırasında eşkıyanın saldırıları, salgın hastalıklar, olumsuz hava şartları, açlık gibi nedenlerden toplam kayıp 9-10 bin kişiden ibarettir. 1915 yılında Tehcir kanunu bir soykırım kanunu değildir. Tam aksine iki toplumun birbirine daha fazla zarar vermesin diye çıkarılan bir kanundur. Asıl soykırım aynı tarihlerde Anadolu'da Ermeni çeteleri tarafından yapıldı. Eski Türk Tarih Kumu Başkanı Yusuf Halaçoğlu, 1914 ile 1922 arasında 518 bin Müslüman Türk'ün Ermeni çetelerce öldürüldüğünü ve hepsinin belgelerle ortaya konduğunu söylemektedir.” İfadelerine yer verdi.

Siyasi hesap uğruna tarihin çarpıtılmamasının bir göstergesi olan Biden'ın 1915 olaylarına ilişkin değerlendirmesini reddettiklerini aktaran Cengiz, Ermenilerce kurgulanan asılsız iddiaları temel alan ve Ermeni isyancılar tarafından katledilen Türklerin ızdırabını, acılarını göz ardı eden bu açıklamanın Türk Milleti ve tarih karşısında hiçbir değeri olmadığını söyledi.

Türkiye Cumhuriyetinin kurucusu Mustafa Kemal Atatürk: “Tarih yazmak, tarih yapmak kadar mühimdir. Tarih yazan, yapana sadık kalmazsa, değişmeyen hakikat, maalesef, insanlığı şaşırtacak bir mahiyet almaktadır” sözünü hatırlatan Cengiz; “Bu konularda karar vermek siyasilerin değil tarihçilerin işidir. Gerçekleri görmek isteyenlere arşivlerimiz her zaman açıktır” diye konuştu.

ÖZLEM CEYLAN

Bakmadan Geçme